Adana

ADANA (Eski adları: Antiokheia ad Pyramos; Attanai, Adaneion, Antiokheia ad Sarum).
Çukurova tarihinin ilk devirlerinden beri insanların yerleştikleri bir bölge olan Adana‘ya ilk İslami akın, 638 yılında Kumandan Halid bin Velid tarafından yapıldı. Ardından Ebu Ubeyd ve Muaviye (648) onu izledi. 704 yılında da il, İslâm devletine katıldı. Ancak, Emevî  Abbasî çekişmesinden, Doğu Roma (Bizans) yararlandı. Adana ve çevresi kısa bir süre bunların eline geçti. Halife Mansur zamanında burası yeniden islamların eline geçti.

adana merkez camii

adana merkez camii

Adana ve çevresinin islam Türk grupları tarafından iskanı Abbasiler devrinde başlar. Türkler büyük gruplar halinde Horasan ve Türkeli’nden getirilerek Çukurova‘ya yerleştirildiler. Bunlar uç beyleri olarak Araplarla birlikte Bizanslılara karşı savaşıp akınlarda bulundular. M.S. 758 yılında Bizans imparatoru Konstantin 100 bin kişiyi aşkın ordusuyla Misis’i almaya geldi. Türk mücahitleriyle karşılaştı. Bizanslıların korkarak geri dönmesiyle Çukurova Uç Beyi Horasanlı Yahya b. Cebrail, Adana ve Misis şehirlerini yeni baştan onardı.

Halk hikayelerinin kahramanı Battal Gazi’nin, bu devirlerde Çukurova‘da yaşadığı söylenir.

Çukurova’nın tam olarak Türklerin eline geçmesi, Abbasi Halifesi Mansur’un oğlu Halife Mehdi devrinde başlayıp Harun Reşid ve onun oğlu Muhammed devrine rastlar.

1071 Malazgirt Savaşı‘ndan sonra Adana, Anadolu Türklerinin eline geçti. Melikşah devrinde ise, Çukurova Selçuklularının yönetimine girdi (1083). Selçuklular Maveraünnehr taraflarından gelen Oğuz boylarını ovaya yerleştirdiler. Gelen Türkler Selçuklularla birlikte Saimbeyli, Kayseri ve Maraş ile Antakya’ya yerleşen Ermenilerle savaştılar. Önce Ani bölgesi ile Kafkaslar’da yaşayan Ermenilerin bir bölümü Selçuk istilasına karşı koyamayarak Prens Rupen yönetiminde güneye indiler.

Ramazanoğulları 1377-1517 yılları arasında merkezi Adana olmak üzere, bir beylik kurdular. Adını aşiret başkanı Yüreğir’in oğlu Ramazan Bey’den aldıysa da, beyliğin gerçek kurucusu Şahabeddin Ahmed Bey‘dir.

Pir Mansur‘un Ramazanoğlu Beyliği’nden kendi isteği ile ayrılmasından sonra Adana, Halep Beyler beyliği‘ne bağlandı. Yavuz Sultan Selim‘den sonra ilden geçen ilk padişah Kanuni Sultan Süleyman oldu. Kanuni 1536 yılında ovada konaklamış, Misis ile Ceyhan arasındaki yörede avlanmıştır.

Bağdat seferine çıkan IV. Murad, 1638 yılında Adana’dan geçmiş ve Vakıf Sarayı’nda misafir edilmiştir. Yeniçeri ocaklarını disipline sokarak kısa bir süre imparatorluğun duraklamasını önleyen Sultan Murad devrinde bölge ekonomisi yeniden düzelmeye başladı.

XVII. yüzyılın ikinci yarısında Adana‘dan geçmiş olan Evliya Çelebi(1671), şehir hakkında oldukça geniş bilgi verir. O sırada Adana’nın iki kapılı ve yedi kuleli, bir tarafı Seyhan ile, öteki kenarı hendekler aracılığıyla korunan bir iç kalesi vardı. Şehir kalenin batı ve kuzey taraflarında uzanıyor, hepsi de kerpiçten olmak üzere 8 bin 700 evi, beşi büyük olmak üzere 70 camisi, 130 dükkanı, 17 hanı ve bir kapalı çarşısı bulunuyordu. Şehrin çevresinde surlar yoktu.

Özellikle tarım alanında Adana’da göze çarpan gelişme.Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa ve oğulları zamanında hızlanmıştır. Fakat Köprülü’leri izleyen tarihlerde imparatorluktaki gerileme, ili de etkisine almakta gecikmedi. Adana Şer’i Mahkeme sicillerinden, XVIII. yüzyılın ortasında salgın hastalıklara bulanmasıyla ekonomi ve tarımın tümüyle bir çıkmaza girdiği öğrenilmektedir.

Tarım alanındaki çöküntü ve buna karşılık devlete verilecek vergiler, borçlar 1777-1786 yılları arasında karışıklıklara yol açmış, böylece, devletin otoritesi zayıflamıştır. Nitekim, 1787 yılında PayaslıKüçük Alioğlu devlete başkaldırmış ve 1793’de ise Toroğlu Ali bey Tarsus çevresinden akıncılar gönderip Adana şehrini dört ay yönetiminde tutmuştur.Bir ara devlete başkaldıran Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa‘nın oğlu İbrahim Paşa tarafından işgal edilerek, 1833 yılında Kütahya Antlaşması’yla Mısır’a verilmiş olan Adana, daha sonra 1840 Londra Antlaşması‘yla tekrar Osmanlılara geçti.

taş köprü adana

taş köprü adana

İbrahim Paşa tarıma önem vermiş, işçi yevmiyelerini, yaşayışlarını yeniden düzenlemiştir. Kıbrıs’tan buğday, arpa cinsleri ile Suriye ve Mısır’dan şeker kamışını Adana‘ya getirmiştir. Gerileme devrinde, yönetimde görülen aksaklıklar yüzünden XIX. yüzyılın başından itibaren Çukurova’da yeniden yer yer derebeyler türemiş ve bunların arasındaki çatışmalar halkın huzurunu kaçırmıştır. Tarsus’ta Keloğlu Mehmed Ağa, Karaisalı’da Menemencioğulları, Közan’da Kozanoğulları bölgesel dere beylik kurmuşlardır.

Devrin padişahı, Dervişve Cevded Paşaların emrindeki İslah Tümeni’ni Çukurova’ya göndererek Ali Küçük oğulları ve Kozan oğulları’nın dere beyliklerine son vermiştir. 1865 yılından itibaren göçebe aşiretlerin bir bölümü Ceyhan, Osmaniye, Bahçe ve Kadirli taraflarına zorla yerleştirildiler. Yerleşmek istemeyenlerin bir bölümü Suriye’ye kadar gitti. Çukurova’ya yerleşen halka devlet parasız toprak ve fidan dağıtarak bunların tarımla uğraşmalarını sağladı.

II. Mahmud devrinde başlayan yenilik hareketleri, 1839’da Sultan Abdülmecid’in Tanzimat Fermanı’ndan sonra daha da çok artmıştır. 1856 Paris Antlaşması ile başlayan Batılılaşma arzusu Adana’da da kendini göstermiştir. Bu arada çıkan ayaklanmaların bir bölümü bastırılabilmiştir. Ancak, 1856 Paris Antlaşması hükümlerince dış devletlerden alınan borç para, ge
reği gibi kullanılmamış, bu yüzden yurtta ve Adana’da yarattığı ferahlık çok kısa sürmüştür.

Osmanlı İmparatorluğu, 1878 Berlin Kongresi’nden sonra hızla elindeki toprakları kaybetmeye başladı. 14 Temmuz 1908 günü II. Meşrutiyet’in ilanından bir yıl sonra 13 Nisan 1909′ da Hınçak ve Taşnak Ermeni komitecileri yurdun birçok ilinde olduğu gibi Adana’da da karışıklık çıkardılar. 31 Mart Olayı’nın hemen ikinci günü yapılan Ermeni ayaklanmasına halk “Ermeni Patırdısı” der. Adana Ermeni ayaklanması XII. yüzyılda Çukurova’da hüküm süren Kilikya Ermeni Krallığı’nı yeniden canlandırmak ve bu bölgede erkin bir yönetim kurmak amacıyla yapılmıştır. Bu amaca erişebilmek için de Avrupa devletlerinin dikkatini çekebilecek her türlü çareye başvuruyorlardı. Ancak bunu başaramadılar. Adana Valisi Cemal Paşa, duruma hâkim oldu.

Osmanlılar döneminde ilk önce Konya, Malatya, Şam ve Halep vilayetlerine bağlı kalan Adana, 1 Aralık 1848 tarihinde vilayet merkezi oldu. Vilayet olmadan önce ilçe durumunda bulunan Adana‘nın Yakapınar (Misis) adlı bir bucağı ve 95 köyü ile 56 mahallesi vardı. Köylerin 68’i il merkez bucağına ve 27’si Yakapınar bucağına bağlıdır. İlçe merkezlerinde 120 mahalle bulunmaktaydı. Ayrıca merkez ilçesinin 1871 tarihinde kurulmuş bir belediyesi vardı.XIX. yüzyılın son devirlerinde Adana kazasının 6 nahiye ve 391 köyü vardı. Nüfusu ise 93 bin 955’i bulmaktaydı.

XVIII. yüzyıl sonunda Adana’da meydana gelen taun hastalığından dolayı çok sayıda kimsenin öldüğü, pek çok kimsenin ailesini başka yerlere götürdüğü, bu tarihlerde halkın perişan ve yoksul düştüğü, bundan yararlanan şehir esnafı ve zanaatkarların, köylülerin mallarını zorla alarak, değerlerini vermeyip, kanunsuz birçok kar elde ettikleri, Hazine-i Evrak’ta mevcut 9 Ağustos 1785 tarihli bir belgeden öğrenilmektedir. 1829 yılında Tatarlar’ın buraya yerleştikleri, daha sonra Nogay’ların geldikleri (1869) ve bu göçmenlere hükümetçe araziler verildiği görülmektedir. XIX. yüzyılın sonunda vilayetin toplam nüfusu 403 bin 439’u bulmaktaydı.

adana

adana

Adana’da Kaymakamlık, daha sonra Valilik il merkezi içinde idi. Ayrıca Memleket Tabipliği (1865), Telgraf Hattı Merkezi (1869), Islahhane ve Hastahane (1873), Zabıta Dairesi (1877), Hükümet Konağı(1877), yeni bir Telgrafhane (1882 – 1883) kurulmuştur.

Bugün Akdeniz Bölgesi’nin en önemli beldesi ve Türkiye’nin dördüncü büyük şehri olan Adana ilinin 13 ilçesi, 29 bucağı ve 23 belediyesi. 55 merkez mahalle muhtarlığı ile 730 köy muhtarlığı bulunmaktadır.

Osmanlı döneminde Adana‘da devlet tarafından işletilen Bereketli Maden’deki gümüşlü kurşun madeni ile Bulgur Madeni’nde altınlı gümüş yatakları çıkmıştır. Gülek Boğazı‘nda 1842 yılından itibaren maden çıkartılmaya başlanmış, Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa tarafından açılan bu madenin müdürlüğüne Polini adlı bir kişi atanmış. Adana’ya bağlı Mıhlı adlı yerde çıkarılan bakır madeninin işletilmesi İbrahim Usta adlı birine verilmiştir (1882). 1819 yılında Karaisalıoğlu Dağlan’ndabol miktarda demir madeni bulunmuştur (Haziran 1819).

Evliya Çelebi “Seyahatnâmesi”de, Adana’da 22 medrese (ortaokul), 2 darülhadis (lise), bir de darülkura (İlahiyat Fakültesi) bulunduğundan söz eder. Ziya Paşa ve Abidin Paşa’nın çalışmalarıyla Adana’da okul sayısı arttırılmış ve Cumhuriyet’ten önce ilkokul sayısı 60’a, ortaokul sayısı 7’ye ulaşmıştır.

XIX. yüzyıldan itibaren şehrin bayındır hale getirilmesine çalışılmış ve 1883 ve 1885 yıllarında bataklıklar kurutulmuştur. Daha sonra Yumurtalık Limanı temizletilmiş ve bu işlem için İspiraki Assani Efendi adlı kişiye imtiyaz verilmiştir. (7883) Şehrin su baskınlarından korunması için Seyhan Nehri kenarındaki sed inşa edilmiş (1893), Seyhan Nehri üzerinde bulunan on dört gözlü büyük taş köprü onarılmış(1845), yine Seyhan Nehri üzerindeki bir başka köprünün 1864 yılında onarımı yapılmıştır.

Adana ve çevresinde çeşitli çağlara ait kalıntılara rastlanır. Burada eski eserler arasında 1836 yılında.Mehmed Ali Paşa tarafından yıktırılıncaya kadar, batı tarafından şehre bakan bir tepe üzerinde, surları burçlarla donatılmış bir Bizans şatosu yer alırdı.

Adana‘nın 1889 yılına göre modern yapıları kapalı çarşılar, bedesten ve belediye binası mevcuttu. Adana’da son yüzyılda 18 cami, 37 medrese, 8 tekke, 2 Ermeni kilisesi, 1 Latin kilisesi, 1 Protestan mabedi, 28 Türk ilkokulu, 1 Rüştiye mektebi, 2 Rum kız ve erkek okulu, bir Gregoryen Ermeni okulu vardı. Adana’daki mevcut okullardan yedi adet iptidai mektebi (ilkokul) 1879 yılında yaptırılarak eğitime başlanmıştır. Daha sonraları bu okullardan bir kısmı yatılı hale getirilmiştir (1894).Adana’da Osmanlı dönemi yapılarından hala ayakta duran şu eserler anılmaya değer: Ulu Cami Külliyesi (Ramazanoğlu Halil Bey tarafından 1513’te inşasına başlanıp oğlu Pîrî Mehmed Paşa tarafından 1541 yılında tamamlanmıştır); Ramazanoğulları Türbesi, Ulu Cami‘nin bitişiğinde olup, Ramazanoğlu ailesi için cami ile birlikte yaptırılmıştır.7547; Ulu Cami’nin doğusunda cami ile birlikte Ramazanoğlu Pîrî Paşa tarafından medrese yaptırılmıştır (1540). Abdullah Hasan Ağa tarafından 1558 yılında yaptırılan Hasan Kethüda Camii (Hasan Ağa Camii); Abdürrezzak Antakl tarafından 1742 yılında yaptırılan Yeni Cami (Dikdörtgen planlıdır); Ramazanoğlu Halit Bey tarafından yaptırılan Yağ Camii veya Eski Cami (1501). Yağ Cami bitişiğindeki medrese, Mestanzâde Hacı Mahmud Ağa tarafından 1682 yılında yaptırılan Mestanzâde Camii; Gencizâdeler tarafından yaptırılan Yeşil Mescit (1746- 7748j,Cuma Fakih tarafından 1541 yılında yaptırılan ve 1891 yılında onarım gören Cuma Fakih Mescidi; Savcıoğlu Hacı Mustafa tarafından 1548 yılında yaptırılan Kemeraltı Camii; Ramazanoğlu Halil Bey tarafından yaptırılan Tuz Hanı Mescidi (1497), Ali Dede Mahallesi 82. Sokak’ta bulunan ve Ali Dede adına Rakka Valisi Mehmed Paşa tarafından yaptırılan Ali Dede Mescidi (1704); Ulu Cami Mahallesi’nde Ulu Cami’ye 60 metre uzaklıkta Ağcabey adlı bir Türkmen Ağası tarafından yaptırılan (1489) Akça Mescit; Alemdar el-hac Mustafa Hasan Ağa tarafından Baş ocak Mahallesi’nde 86. Sokak’ta yaptırılan Alemdar Mescidi (1748); Pîrî Paşa tarafından yaptırılan ve büyük saat kulesinin karşısında bulunan Çarşı Hamamı(1529); XVI. yüzyılda Çarşı içinde büyük saat kulesi karşısında bulunan ve Kel Hasan.Paşa tarafından 1850 yılında onartılan Adana Bedesteni anılmaya değer eserdir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git