Amasra

AMASRA (Eski adı Amastris)

Amasra, İskender’in Pers seferinden sonra kendisi, kumandanları ve askerleri Pers kızları ile evlendiklerinde, İranlı Darius(Dâra)’nın kardeşinin kızı olup, kumandanlardan Krateros‘un karısı olmuş, sonra Ereğli (Herakleia) Tyran’ı Dionysiosil‘le evlenmiştir. Bu sırada Amasra’yı yeniden , kurmuştur. Amastris’in yönetiminden sonra Pontus, sonra da Roma yönetimi altına girdi. Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması üzerine 395’te Doğu Roma sınırları içinde kaldı.Bizans’ın kuruluşundan yıkılışına kadar, Anadolu kıyılarının önemli şehirlerinden biri oldu. Bunun sebepleri, merkez İstanbul’a hem denizden, hem karadan bağlantısı olan bir kale ve iskeleye sahip olmasıydı.

Xl-XIU. yüzyılların sonlarına kadar sönük devir geçiren şehre, Kutalmış oğlu Süleyman Bey’in kumandanlarından Emîr Karategin, kesin olarak bilinmemekle birlikte birkaç kez saldırdıysa da, kaleyi almayı başaramadı. I. Haçlı seferi sırasında şehir, I. Aleksios Komnenos tarafından askerîs olarak tahkim edildi. XII. yüzyılın sonu ile XIII. yüzyılın başında, Türklerin eline geçmesine az kaldığı halde Bizans’tan kopmayan, yalnızca iki rakip hanedanın mücadelesine sahne plan Amasra, altmış yıldan fazla İznik İmparatorluğu toprakları içinde kaldı.

AMASRA

AMASRA

Bu devirde Türk sınırlarına kıyı boyundan ve karadan en yakın bir kale olması bakımından şehirde hiçbir yeni yapıma girişilemedi. 1270 yılından sonra Cenovalılar, Bizans’a yaptıkları yardım karşılığı olarak Amasra’yı aldılar. Bundan sonra şehirde az da olsa canlılık başgösterdi. Amasra Kalesi’nin içi zamanla tümüyle Cenovalı tüccarlar ve onların aileleriyle doldu. Kale dışında ise yerli Ortodokslar, yani Bizans uyruklu eski halk oturmaktaydı.

Şehir, Cenovalılar’ın ele geçirmesinden az sonra, ilk zamanlarındaki değerini kaybetmeye başladı ve Cenevizliler, Osmanlılarla yaptıkları uzlaşmaya güvenerek kaledeki olağan üstü önlemleri kaldırdı ve geniş yönetim kadrosunu kıstılar. 1350-55 yılları arasında Orhan Bey zamanında kurulan dostluk, I. Murad’ın saltanatı sırasında daha da kuvvetlendirildi. Yıldırım’ın hükümdar Batı Karadeniz çevresinde egemen Candaroğulları Beyliği üzerine pek çok sefer yapılmasına karşılık, Amasra’ya ilişilmedi.

Yıldırım Bayezid, Ankara Meydan Muharebesi’nde yenilince, Anadolu’nun kaderi üzerinde söz sahibi olan Timur kaldı. Cenevizliler, Timur’la da yakınlık kurdular. Burada Osmanlı yönetimince tanınan tüm ayrıcalıklar Timur tarafından da tanındı ve böylece Amasra, Fetret Devri’nin sonuna kadar da Cenova kolonisi olarak kalabildi. XV. yüzyılın başlarından itibaren, Anadolu’nun geleceğini, Osmanlıların elinde görerek şehri boşaltmaya başladılar.

II. Murad devrinde Amasra gene Cenevizlilerde kalmakla birlikte iki devlet arasında Amasra’yı ilgilendirecek önemli bir olay geçmedi. 1449 yılında Cenovalılar, Karadeniz kolonileri ile ilgili nizamnamede önemli değişiklikler yaparak Amasra’yı Kefe’den ayırıp Galata’ya.bağladılar.Fatih Sultan Mehmed, saltanatının ilk yıllarında, Cenevizlilerin iki yüzlü tutumlarını gördüğünden, dostluklar bozuldu. Cenevizlilerin Amasra’yı ısrarla korumak isteyişlerinin asıl sebebi, bu iskeleyi Kuzey Karadeniz ile iç Anadolu arasında bir üs olarak kullanmaları idi.

Cenevizli korsan tacirler, Kefe ve Sudak’ta yakaladıkları Tatar esirleri Amasra’ya getirerek burada Türk esir tacirlerine devrederlerdi. Bu durum ilk bakışta Osmanlıların da işine yarar görünmekteyse de, işi azıtan Cenovalı gemiciler, Anadolu kıyılarından ele geçirdikleri köylüleri başka yerlere esir olarak götürmeye başlayınca Osmanlı Hükümeti işe el koymak gereğini duydu.Amasra’nın stratejik değerini çok iyi bilen Fatih, şehri Ekim 1461’de kuşatarak hiçbir güçlükle karşılaşmadan teslim aldı. Bu dönem, 450 yıldan fazla sürdü.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Duraklama Devri içerisinde, Kuzey Karadeniz kıyılarında ve nehir boylarında yaşayan ve Rus Çarlığı’nın gözetiminde bulunan Kazaklar, şayka denilen küçük gemilerle Osmanlı kıyı kasabalarını, köylerini vurmaya başladılar. IV. Murad devrinde bu konu büyük bir sorun haline geldi. Receb Paşa komutasındaki donanma, bunları yok etmek için uzun süre çalıştıysa da tam bir başarı elde edemedi.

amasra kalesi

amasra kalesi

Kalabalık olmayan, asılları Eflânili halkın, en belirgin geçim kaynakları denizcilik, bağ, bahçe tarımı olmakla birlikte, ancak halkın geçimini sağlayabilecek çaptadır. Kasabayı güneyden saran dağların cüsseli ağaçlarla örtülü oluşu, halkı ağaç işçiliğine, tekne yapımına heveslendiren başlıca etkendir. Bütün evler oradaki adı “çandı” olan ahşap yapılar olup, fazla keresteye gerek gösteren bu tip evlerin yapımı için çevre ormanları sürekli hasar görmüştür. Evliya Çelebi, buradan söz ederken, havan, dibek, öreke ve benzeri tahta gereçler üzerinde bir zanaat kolu oluşturulduğunu yazmaktadır.

886‘da (1481) yılda elli bin duka altını geliri olan büyük bir vilayet halinde örgütlendirilen Kastamonu’nun küçük bir nahiyesi olarak unutulan Amasra, XVII. yüzyıl sonlarına doğru Bolu Voyvodalığı’na bağlandı. H. 1258’de (1868) bir nahiye olarak Bartın’a katıldı. Bu arada, Amasra kazasının, Gölpazarı, Zerzene, Tefen, Hisarönü, Yenice vb. gibi daha birçok kaza ile birlikte 1280 yılının sonundan 1284’e kadar Bolu Mülhak Mutasarrıflığı, Ereğli Sancağı sınırları içerisinde düşünüldüğünü, ancak bu sınırlamanın yalnızca kömür havzası ile ilgili olduğunu Dilaver Paşa Nizam namesinden anlıyoruz. Nizamname, Amasra ile birlikte on dört kazanın halkını kömür ocaklarında çalışmaya zorunlu tutmaktadır.

1890 yılında Amasra oldukça imar gördü. Bartın’la ulaşımını kolaylaştıran 17 kilometrelik kara yolu açıldı, kasabaya da yeni okullar, binalar yapıldı. Aynı yıllarda, Küçük Liman’daki ilkokul (bir ara rüştiye) binasının, şimdiki hükümet konağının, temizlik gereksinmelerini karşılamak üzere, çalışamaz duruma gelen eski hamamın yerine Sağır osmanoğlu ailesince yeni hamamın ve iskele başındaki Fevkani İskele Camii’nin yapımları tamamlandı. 1901 yılında Amasra, Bartın’ın tek nahiyesi olarak gösterilir. XX. yüzyılın ilk yıllarında Amasra bin ara gerilemeye başladı. Zira, buharlı gemilerin varlığı, Amasra ticaretinde gerilemeye yol açmıştır.

Milli Mücadele yıllarında, Amasra, İnebolu  Ankara ulaşımına denk bir başka bağlantı ucu oluşturmamakla birlikte, Ankara Hükûmeti’ne ilk günden başlayarak katılmış ve yardımcı olmuştur. Cumhuriyet’in ilanından sonra, Amasra, önceden olduğu gibi, Bartın kazasına bağlı bir nahiye (bucak) olarak kalmıştır.XIX. yüzyıl ortalarına kadar iktisadî yönden vasat olan Amasra’da kömür üretiminden sonra gelişme olmuştur. Nitekim, buranın ekonomisinde büyük bir yeri olan kömür, 1843 yılında çıkartılmaya başlamış, 1889 yılında ise Teke önünde işletilen bu kömür madeninin Rıza Paşa adlı birine ihale edilmiştir.

İlçeyle çevresinde tarih öncesi buluntulara rastlanmaktadır. Amasra, daha çok İlk çağ ve Orta çağ eserleri bakımından zengin sayılır.Bizans’la birlikte gelişen Hıristiyanlık, başka şehirlerde olduğu gibi, Amasra’da da bazı kuruluşların açılmasına yol açmış, ancak bunlardan iki kilise dışında ötekileri zamanımıza kişiliklerini belli edecek biçimde gelememiştir. Şehrin eski büyük kiliseleri, Türklerden önce, Cenova yönetimi altında kalmış veya yıkılmaya bırakılmıştır.

Amasra Müzesi

Amasra Müzesi

Amasra‘da halen yıkık durumda bulunan Bedesten, M.S. I. yüzyıldan kalma bir gymnasiumdur. Amasra’nın eyalet merkezi Olduğu dönemde resmî bina olarak kullanılmıştır. 120 x 45 m. boyutlarındaki bina, 1968 depreminde yıkılmıştır. Bedesten’in güneybatısında, alçak tepenin üzerinde ilk çağlardan kalma Amastris Akropolü, Kral Sarayı, resmî binalar ve tiyatronun güzel taşlardan yapılmış kemeri vardır.

Amasra‘da Bizans zamanında yapılış, şehrin iki adasından birini tamamen diğerini de kısman saran bir kale vardır. Bu iki ada birbirine “Kemere” adı verilen tek gözlü bir köprü ile bağlanmıştır. Kale, yıkık durumda olmayıp,oldukça iyi bir görünümdedir. Burayı koloni haline getiren Cenovalılar, bu eseri kendilerine mal etmek istemişler ve burçlara kendi armalarını taşıyan kitabeler yerleştirmişlerdir. Kale, Osmanlı İmparatorluğu zamanında, Bolu Voyvodası Yusuf Bey tarafından 1772 yılında onartıldı.

Sormagir Kalesi de Bizans devrinden kalmadır. Kalenin, bir ada olan Boztepe yöresini çeviren kemeri, bir köprü ile Amasra’ya bağlanır.Amasra’da Roma devrinden kalma tek köprü, Kemerdere Köprüsü’dür. Amasra’ya ulaşan Kuş Kayası Kabartması’nda geçen Roma dağ yolunun düzlüğe inmeden geçilen son köprüsüdür. Tek gözlü taş köprü, 2 bin yıldan beri sağlam durmaktadır.

Fatih Camii, Fatih Sultan Mehmed tarafından kiliseden cami çevrilen yapıdır. Kilise özellikleri tümüyle kaybolmuş, yeni pencereler açılmış, kapı yerleri değiştirilmiştir. Bu yapı, H. 1305 (1887) yılında iyi bir onarım görerek çatısı, tavanı mahfilleri yenilenmiştir. 1293-1300 (1876-1882) yılları arasında cami asılmış çok güzel levhalar dikkati çeker.Amasra’da kiliseden camie çevrilen diğer bir yapı da “Kilise Mescidi” dir. Bizans devrinde duvarlarıözel bir teknikle yapılmış olan binanın duvarlarında resimler bulunmaktadır. Mihrap bölümünde yer alan resimde, Hz. İsa’nın göğe çıkışı tasvir edilir. Yapı, Fatih Camii ile aynı planda olup, daha küçüktür. 1960 yılına kadar harap bir halde durduktan sonra aynı yıl onarım gördü. Üzeri çatı ile örtülüdür.

kuşkayası yol anıtı

kuşkayası yol anıtı

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git