Ayıntab

AYINTAB (Eski adları: Beda, Bida, Diba, Diva, Siba, Daba, Heba, Tulub, Dolicheunus, Doliche, Doluk, Dûlük, Telük, Telupa, Hatap, Hamtap, Teluch, Dolikhe, Aytntap Gaziayıntab.

Bugün:Gaziantep veya halk arasında kısaca: Antep.

İlk insan topluluklarının yaşadığı ve ilk uygarlıkların geliştiği Anadolu, Mezopotamya ve Mısır’ı birbirine bağlayan kara ulaşımı Ayıntab‘dan geçtiği için kent, her dönemde çevredeki gelişmiş kentlerle yakın ilişkide bulunmaktaydı. M.Ö. 1200-700 yılları arasında, bağımsız Hitit kentlerinden olan Hatti Krallığı, “Karkamış”da kurulmuştu. “Dülük”, yüzlerce yıl ilk çağın en önemli dinî merkezlerinden biri olmuştur. Bunun gibi, Asur, İran, Helen, Roma kültürleri Ayıntab ve yöresini derin bir biçimde etkilemiş ve eserler sıralanmıştır. Helen din yapısı, tabiat kuvvetlerine dayanan dinî özellikler,bu çağlarda ve genellikle bu yörede etkin bir biçim almıştır. Sonraları Hristiyanlığın yaygınlaşmasıyla gene ilk kilise ve manastırların kurulduğu başlıca bölgelerden biri Ayıntab ve yöresi olmuştur.

Hazreti  Ömer zamanında, Ganem b. İlyas komutasındaki İslam orduları Hicret’in 17’nci yılında Ayıntab yöresi ve Hatay‘ı Bizanslılardan aldılar. Suriye ve Antakya yöresi çarpışmasız ele geçirildi. Emevîler zamanında Ayıntab‘a, güneyden gelen Arap kabileleri yerleştirildi. Helen Latin karması Hristiyan kültürünü benimsemiş ve çeşitli mezheplere ayrılmış halklar ise, iç işlerinde yarı bağımsız yaşantılarını sürdürdüler. Arap kaynaklarında Ayıntab adı “Dülük” olarak geçmektedir.

ayıntab kalesi

ayıntab kalesi

Abbasî halifelerinin güçleri azalınca, Ayıntab yöresi; Türk, Arap, Hristiyan halk toplulukları, iç işlerinde bağımsız, din işlerinde ise Mısır Tolunoğlu Devleti (688-905), Mısır Fatimîleri (968-1022), Halep ve Musul Atabeyleri ve Türk beyleri yönetiminde, yaşamlarını sürdürdüler. Haçlı seferleri sırasında (1189-1192) Kudüs Krallığı, Antakya Hristiyan Krallığı(1096-1268) ve Kilikya Ermeni Krallığı(1080-1375), Urfa Latin Kontluğu (1098-1146), Maraş Senyörlüğü kuruldu. Bu Hıristiyan Krallıklar, Ortadoğu’nun merkezinde bulunan Ayıntab yöresini çepeçevre sarmış bulunuyordu.

Haçlılar merkezde yer alan Ayıntab yöresini ele geçirmek için kısa aralıklarla bir çok saldırılar düzenlediler. Ayıntab Türkleri, Genellikle başka halklardan yardım görmeden Haçlı saldırılarını püskürttü. Haçlılar, Ayıntab yöresinde yer yer egemenlik kurdukları zamanda, birçok kale ve tahkimli şehir ve kaleler kurdular. Ayıntab Türkleri bu şehir ve kaleleri ilk fırsatta teker teker geri aldı.

Selçuklular döneminde, Ayıntab Türkleri, kentlerde ve köylerde ayrı ayrı örgütlenmişlerdi. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan Türkmen oymaklarının her birinin yaşadığı tarım alanları belli idi. Kentteki esnaf örgütleriyle sıkı bir işbirliği içinde üretim ve tüketim yönetilirdi. Her oymağın başı olan bey, her tarım ailesinin koruyucusu idi. Kentlerde de yöneticiler, askerler, ilmiye sınıfı, memurlar, esnaf ve vakıf kuruluşlarıyla meşgul aileler oluştururlardı. Her aile belli bir örgüte bağlı idi.

Ayıntab yöresinde iç işlerinde bağımsız olan küçük Türkmen beylikleri ve şehir siteleri, demokratik bir hava içinde yaşarlardı. Bunlar, dış tehlikelere karşı koyabilmek için, çevredeki en güçlüİslâm devletlerine dayanmayı uygun görürlerdi. Ayıntab Türkleri dış işlerinde, 1086-1150 yıllarında Halep ve Şam Atabeyliği‘ne, 1150-1210 ve 1243-1260 yılları arasında Musul Atabeyliği’ne, 1273-1430 yılları arasında Memlûk İmparatorluğu’na, 1430-1515 yıllarında Maraş Dülkadiroğlu Anadolu Beyler beyliği’ne, 1515-1516 yıllarında yeniden Memlûk Devleti’ne bağlı olarak yaşadılar.

Bu dönemde, Ayıntab ve Kilis kentleri Türk-İslam kültür merkezi olarak ün yaptı. Ayıntab bu devirde, ticarî canlılık yönünden “Küçük Buhara” adıyla anılmıştır. Bu zamanda Ayıntab’da yüksek öğretim yapan okullar olduğu, Doğulu kaynaklarda belirtilmektedir.1516 yılında Yavuz Sultan Selim komutasındaki Osmanlı Ordusu, Ayıntab yöresine geldiği zaman Türk halkı orduyu sevinçle karşıladı. Ayıntab Kalesi muhafızı Yunus Bey, kalenin anahtarını 20 Ağustos 1516 günü törenle, Anadolu Türklerini temsil eden hükümdara teslim etti. Kilis yakınlarında Mercidabık Meydan Savaşı‘nda Osmanlı Ordusu yanında yer alan Ayıntab Türkleri, candan savaşarak Osmanlı birliğine katkıda bulundu ve Ayıntab yöresinde, artık, Osmanlı yönetimi başladı.

Osmanlı Devleti de diğer Türk-İslam devletleri geleneklerine uyarak Ayıntab yöresi halkının iç işlerine karışmadı. II çevresi şehirlerinde ticaret ve sanayi gelişmeye devam etti. Bu devirde zengin vakıf kuruluşları, esnaf birlikleri, sosyal yardım kurumları, medreseler düzenli olarak çalıştı. Köy aşiret ve oymak örgütlerinin de bu düzen içerisinde gelişip zenginleştiği Ayıntab, Şer’i Mahkeme sicillerinden öğrenilmektedir. Vakıflar yoluyla medreseler, kitaplıklar, hanlar bedestenler, çarşılar, kasteller, hamamlar, su yolları, camiler gibi toplum hizmetine yararlı kuruluşlar ve binalar meydana getirildi.

ayıntab

ayıntab

XVII. yüzyıl başlarında, Osmanlılar, sürekli savaşların masraflarını karşılamak için her geçen yıl halktan daha fazla vergi almaya başladılar. Vergiler halkın malî gücünün üstüne çıktığı zamanlar oldu. Fakat Osmanlı Devleti savaşlara son vermedi, halktan zorlu vergi alma yolunu seçti. Anadolu üzerinden yapılan transit ticaretinden de elde edilen gelirler azaldı. Ekonomik ve sosyal düzeni bozulan Anadolu halkı, yer yer ayaklandı. Bu ayaklanmalara “Celâli isyanları” denmiştir. Yeniçerilerin dükkan ve evleri basmaları, güvenliğin bozulması, Anadolu halkını, ayaklanmaları desteklemek zorunda bıraktı.

Ayıntab yöresinde gerek yeniçerilerle gerekse çeşitli mezheplere bağlı halk arasında çetin kavgalar oldu. Ekonomik durum daha da bozulunca halk, dağlara ve ıssız yerlere çekildi. Yollar üstündeki köy ve kasabalar ıssızlaştı. Ticaret ve sanayi hızla geriledi. Kentlerdeki vakıf kuruluşlar bakımsız kaldı. Medreselerin sayısı azaldı ve eğitim öğretim bozuldu. Türk çiftçisi ve esnafı her geçen yıl daha yoksul düştü.

1610-1838 yılları arasında Ayıntab kentinde birçok esnaf ve halk ayaklanması oldu. Şer‘i Mahkeme sicilleri, Osmanlı yönetiminin aldığı yanlış kararların belgeleriyle doludur.Osmanlı Devleti’nin gerek dış siyaset gerekse ekonomi politikası sonunda düzen alabildiğine bozuldu. Savaşlar devam ediyordu. Vergi gücü kalmayan Ayıntab halkından vergi toplamak için, Ayıntab kenti, birçok kez kuşatıldı.

Kent halkı zaman zaman ayaklanmak zorunda kaldı. 1789‘da Daldabanoğlu Mehmed Ali Paşa kuşatması, 1803‘e kadar süren Kalender Paşa kuşatması, 1804 ve 1819 Halep Valisi Çanbolatoğlu‘nun yağmaları, 1824’te Fevzi Paşa, 1840‘ta Macuncu Paşa kuşatmaları, ünlü devlet  halk çatışmaları olarak anılmaktadır.Osmanlı yöneticileri, Ayıntab gençlerini zorla İran, Kafkas, Rus, Yemen, Balkan savaşlarına gönderince Türk mahalle ve köyleri halkı, eşkıyalık ve azınlık çetelerinin saldırılarına açık bırakıldı. Böylece iç güvenlik iyice bozulunca Osmanlı yönetimindeki Türk olmayan halklar, bu kıtlık yıllarında Ayıntab yörelerinde ani yağmalar yönettiler. Bu saldırılar aralıklarla Cumhuriyet dönemine kadar sürmüştür.

XVII. yüzyılda, Kilis çevresinde, Canbolatoğlu ailesinden gelen vali ve paşalar, Osmanlı Devleti‘ne karşı zaman zaman ayaklandılar. Bunlardan Hüseyin Paşa ile Ali Paşa, Osmanlı Devleti’nden ayrı bir devlet kurma girişiminde bulundu. Ayrı para bastırıp, hutbede adlarını okuttular. Canbolatoğulları çevresinde Türk olmayan topluluklar birleşti, Ayıntab Türkleri, Osmanlı’dan yana oldu. Çok kanlı savaşlar verildikten sonra, Ayıntab Türklerinin de pek çok şehit vermesi pahasına bu girişim yok edildi ve Osmanlı birliği korundu.

Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa ayaklanmasında da Ayıntab halkı, çok acı çekme pahasına, Osmanlı yönetimini desteklemeye devam etti. Mehmed Ali Paşa, oğlu İbrahim Paşa komutasındaki orduyu Güney Anadolu’ya göndermişti (1832-1839). Bu ordu 8 yıl durmadan Ayıntablı, Kilisli, Hataylı, Çukurovalı Türk gençlerini askere almak için uğraştı. Güney Türkleri, Mehmed Ali Paşa‘ya boyun eğdikleri takdirde millî birlik ve beraberliğin Arap kültürü etkisi altında bozulacağını sezmişler ve direnmişlerdir. Mısırlılar bir kez 400 Ayıntablıyı kılıçtan geçirerek cezalandırmışlar ve halka zaman zaman zulm etmişler, ama direnci kıramamışlardır.

ayıntab

ayıntab

Mısırlılarla Ayıntab Türk kuvvetleri arasında en önemli savaşlar, Ayıntab  Birecik kara yolu üzerinde Mezar Geçidi‘n de ve Orul köyü çevresinde olmuştur.Osmanlı Devleti’nin son yıllarda iyice zayıf düşmesi ve yanlış politikası yüzünden XIX. yüzyılın ikinci yarısında Ayıntab Türkleri ile Ermenilerin ilişkileri bozulmuş ve yüzyıllardan bu yana sürdürülen, birlikte yaşama ahengi büyük oranda ortadan kalkmıştır. Bu yüzden zaman zaman kıyasıya savaşlar olmuştur. Bu durum Kurtuluş Savaşı sonuna kadar sürmüştür.

Birinci Dünya Savaşı‘nda Osmanlı Devleti yenik düşünce, 15 Ocak 1919 tarihinde İngilizler Ayıntab yöresinin önemli noktalarını işgal ettiler. Ayıntab kenti de bu işgalin altına girdi.Çukurova ve Anadolu’nun sömürge yapılmaya elverişli olmadığını anlayan ingilizler, halktan topladıkları silahları tekrar gizlice Türklere vererek Irak‘a çekilmişlerdir. 20.10.1919’da başlayan İngiliz boşaltması 5.11.1919’ da son buldu. Bölge Fransızlara devredildi, ilk Fransız temsilcileri, Gaziantep kentine 29 Ekim 1919’da geldi. 5 Kaşım 1919 günü de Fransız birlikleri ile Ermeni taburlarışehre girdi ve bü-yük bir geçit töreni yaptılar. Eskiden beri bölge ile ilgilenen Fransızlar, Tanzimat Fermanı‘ndan sonra Ayıntab‘da yaşayan Katolik Ermeni topluluğunun koruyucusu kesildiler.

1879‘da Sen Josef (Saint Joseph) Okulu’nu açıp, kilise yaptırmışlar, bu kez de İngilizlerin çağrısı üzerine Güney Anadolu’yu işgal etmişlerdir. İşgal süresince Ermeniler, sömürge ve Kilikya Devleti kurma hayalleri içinde iken, Türk halk kitleleri, hızla örgütlenerek savaş hazırlığına girmişti. Nitekim 4 Eylül 1919‘da Sivas Kongresi‘nin toplandığı ve Kongre’nin Mustafa Kemal Paşa komutasında bir temsil heyeti seçtiği haberi geldi. Ayıntablılar tek ümidin bu yeni devlette olduğunu gördüler ve var güçleriyle bu yönelişi desteklediler. Bundan böyle Ayıntab halkının bağlı olduğu siyasî kuruluş, Sivas Kongresi’nin seçtiği Kuva-yı Millîye Heyeti oldu.

12 Ekim 1919‘da Anadolu ve Rumeli Hukuku Millîye Cemiyeti’-nin Ayıntab şubesi kuruldu. Yalnız Ayıntab kentinde 27 ayrı Kuva-yı Millîye örgütü arka arkaya faaliyete geçti. Bu 27 semt örgütü bir araya gelerek Heyet-i Merkeziye‘yi meydana getirdi. Heyet-i Merkeziye, içte ve dışta Ayıntab halkının temsilcisi idi.Ayıntab savunması, fedakârlık yarışıdır. Örneğin, Ayıntab kentinin 40 kilometre kuzeyinde Besni’nin Elif köyü Höcüklû muhtarlığının topraklarında hayvancılıkla geçinen köy ağası Molla Karayılan, aşiretini toplayarak, servetini de silah ve cephaneye yatırarak savaşa katılmış ve 20 Ocak 1920 günü Maraş‘a takviye giden bir Fransız süvari takımı ile cephane kafilesine saldırıya geçmiş ve onları yenilgiye uğratmıştır.

21 Ocak 1920 günü başlayan ve 22 gün süren Maraş savaşları, 11-12 Şubat 1920‘de Fransız birliklerinin çekilmesiyle son bulmuştur. Şubat – Mart 1920 aylarında Kilis’ten Ayıntab‘a cephane ve kuvvet gönderen Fransızlara karşı bir çok saldırılar düzenlenmiştir. Yapılan birçok saldırılarda, Fransız Ordusu’na ağır kayıplar verdirilmiştir. 1 Nisan 1920 günü Ayıntab kenti içinde savaşlar başladı, 6 Şubat 1920 gününe kadar aralıklarla sürdü. Fransız kuvvetleri, Ayıntab kentini 4 kez kuşattılar, 80 bin top mermisi attılar, 8 bin binayı harap ettiler, 7 bin kişiyi öldürdüler.

17 Nisan 1920, 25 Nisan, 2 Mayıs, 22 Mayıs günlerinde Fransızlarla yapılan çarpışmalarda, çok sayıda şehit verilmiş, her defasında Fransız askerleri püskürtülmüştür. 21 Kasım 1920‘de Fransız Generali Goro komutasındaki 5 bin kişilik tümenle kente saldırı oldu. 21 Kasım ile 6 Şubat 1921 tarihleri arasında Fransızlar kenti sürekli bombaladılar. Fransız kuşatması,kentteki Türk halkının aç kalmasına sebep oldu. Cephane de tükenmişti.Ankara Hükümeti de kuvvetlerin bir elden toplanması için kentin teslimini uygun buluyor. Ayıntab kenti içi Türk kuvvetleri, içer den dışarıya doğru yaptıkları bir saldırı ile kentten dışarı çıkarak Ankara Hükümeti kuvvetlerine katıldılar.

ayıntab

ayıntab

6 Şubat 1921‘de Fransızlarla geçici bir mütareke yapıldı. Kentte savaşlar son buldu. Türk mahallelerinin yönetimi yine Türklerde kaldı, hukuk yönünden Ayıntab kenti,, Fransızlara teslim edilmiş sayıldı. İki yıl süren Fransız işgali 20 Ekim 1921 tarihli Ankara itilaf namesi kararlarına göre 25 Aralık 1921 tarihinde son buldu. 1923 yılında il oldu. İlk valisi Hüsnü Çakırdır, Fransızlara karşı kahramanca savaşan Ayıntab‘a 6 Şubat 1921 tarihinde çıkarılan 93 sayılı kanunla “Gazi ayıntab” adı verildi. XIX. yüzyıl sonunda, Ayıntab kazası bir kaymakam ve 9 müdür tarafından yönetilmekteydi. 8 nahiyeye ayrılmış olup, 346 köyü vardı.Ayıntab şehir nüfusu 86 bin 988 kişiydi.Kaza merkezinin nüfusu ise 43 bin 150 kişiydi.

Bu yüzyılda, zeytin ağaçları ve bağlarla çevrili bir tepenin üzerinde ve geniş meyve bahçeleri arasında kurulan Ayıntab şehri, tüm vilayetin en güzel yerlerinden biridir.Şark şehirlerinde dışarıdan bakışta göze çarpan ihtişama karşılık, bunların içlerinin çoğu zaman büyük bir kargaşa içinde olmasına rağmen Ayıntab şehri bütünüyle refaha ulaşmış varlıklı bir şehirdi. Avrupai bir tarzda inşa edilmiş binaları, Fransız rahiplerinin kurdukları manastır.

Amerikan Koleji ve özellikle zevkle inşa edilen yeşillikler arasındaki evleri ve özenle yapılan yolları ile Ayıntab‘ın insana huzur veren bir görünümü vardı. XIX. yüzyılda Ayıntab‘da tarım ürünleri, çeşitli hububatlar, tütün, kuru üzüm, mahmudiye otu, yün ve keçi kılıydı.Endüstri ürünleri ise pamuklu kumaşlar ve keçi derisinden marokenlerden ibaretti.İlin diğer ithalât maddeleri şunlardı: Bakır ve demir eşya, petrol, demir, bakır, kalay, pencere camı, yerli dokumacılığın ihtiyacını karşılayacak beyaz ve renkli pamuk ipliği, çuha bezi, ipekliler ve

Avrupa‘da dokunan çeşitli kumaşlar.XIX. yüzyıl onunda şehirde 36 cami, 57 mescit, 21 medrese, 4 tekke, 5 kilise, bir manastır, bir Amerikan koleji ve bir sinagog vardı. Sivil ve askerî yapılar ise bir hükümet konağı, bir hastane, bir kale, 13 hamam, 31 hanı, 31 fırın, 1965 dükkan, 3 bin 815 pamuklu dokuma fabrikası, 40 boyahane, tabakhane, maroken yapımcısı ve 6 bin 500 evden oluşmaktaydı.

Ayıntab‘da ilk arkeolojik araştırmalar 1878-1881 yıllarında İngiliz G.Smith‘in öncülüğünde, Karkamış’ta yapılan araştırmalar oldu. Buradan çıkan eserler üç cilt kitap halinde bilim dünyasına tanıtıldı. Daha sora 1881 -1892 yıllarında Almanlar, 1907-1911 de ingilizler tarafından araştırmalar yapılmıştır. Ayıntab Kalesi, Gaziantep’in kuzeyinde, Bizans imparatoru Justinianus tarafından 527-565 yıllarında yaptırılmıştır. Yuvarlak biçimdedir. Çevresi 30 metre eninde, 10 metre derinliğinde bir koruma hendeği ile çevrilidir. 26 kule ve burçla güçlendirilmiştir. Kapı üstündeki mermer levhada, Kanuni Sultan Süleyman tarafından onarıldığı yazılıdır. Cümle kapısından girildikten ve köprü geçildikten sonra ana kaleye gelinir. Kapı kemeri üzerinde Mısır Sultanı Kayıtbay‘ın kaleyi onarışını gösteren bir yazıt göze çarpar.

Kale içinde Mehmed Gazali‘nin türbesi, 40 kadar ev, bir cami ve bir hamam vardı.Evliya Çelebi, kaleden söz ederken, kale muhafızlarının görev başından ayrılmayacaklarını, kalenin düşman saldırılarını karşılayacak güçte olduğunu anlatır.İslâmlığın ve Türklüğün Anadolu’ya ilk yayılış yerlerinden biri olduğu için en eski eserlerin, bugün kalabilenleri, Gaziantep ve yöresinde bulunur.Kentte, bugüne gelen 32 adet eski cami vardır. Bunların adları şunlardır: Ömeriye, Boyacı, Kadı, Kemaleddin, Şeyh Fethullah, Hacı Nasır, Alidda, Pişirici, Ahmed Çelebi, Hüseyin Paşa, Nuri Mehmed Paşa, Alinacar, Eyüpoğlu, Handaniye, Kanalıcı, Ayşehacı, Bekir Bey, Kozluca, Çınarlı, Tekke Bostancı, Seyid Mehmed Şirvanî, Şahveli, Ömer Şeyh, Karagöz, Karatarla, Nuri Ali, Ağa, Alaybey, Kozanlı, İhsanbey, Kabasakal, Kılınçoğlu.

XV. yüzyıl başlarında Osmanlı yönetimine girmeden önce Ayıntab‘da 129 cami, 20 hamam ve birkaç saray vardı. Bugün Gaziantep’te eserlerin en eskisi Türk Memlûkları devrine ait olan 1357 tarihli “Boyacı Camii”dir. Osmanlılar’dan kalan “Ömeriye, Alinacar ve Eyûpoğlu” camilerinin özgün şekilleri, Memlûklar devrine aittir. Hemen hepsinin yapımında kesme taş kullanılan Gaziantep camileri, plan ve süsleme bakımından değişiktir. “Kozluca Camii, Yeni Camii, Kılınçoğlu Camii, Bekirbey Cami, Ayşehacı Camii, Pazaryeri Mescidi”, plan bakımından tek nefli camiler grubuna girer. Üzeri tonozla örtülü olan bu camilerin bazılarına son cemaat yeri eklenmiştir.

Kadı Kemaleddin Camii, 1358 yılında, Kadı Kemaleddin tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Camide sert taş, mermer renkli süslemeler dikkat çekicidir. Tahta olan minberinin sanat değeri büyüktür. Minberde 12 kollu yıldızlardan oluşmuş geometrik şekiller yer almaktadır. Çiniyle kemerindeki yazıt, 1575 tarihini taşımaktadır.Şeyh Fethullah Camii, 1520 yılından önce, Şeyh Fethullah adına yaptırılmıştır. Mimarî bakımdan Ayıntab‘ın en değerli camisidir. Minberi, mihrabı ve cephesi beyaz, siyah ve kırmızı mermer plaka mozayiklerle süslüdür. Avlusunda da moyazik mermer döşeme yardır.

ayıntab nehri

ayıntab nehri

Ömeriye Camii, şehrin güney batışındadır. 739 yılında İslam Halifesi Hz. Ömer veya İbn-i Abdülaziz tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. 1786 yılında onarılmıştır. Şirvanî Camii, şehrin güney batısındaki Düğmeci Mahallesi‘ndedir. Yapıldığı tarih belli değildir. Seyid Mehmed Şirvanî tarafından yaptırılmıştır. 1681 yılında onarılmıştır.Tahtanî Camii, Şekeroğlu Mahallesi‘ndedir. 1572 yılında onarıldığı, bir yazıtında yazılıdır. 1804 yılında tekrar onarılmıştır. Süslemeli bir camidir.

Gaziantep ve Kilis kentleri binlerce yıldır, coğrafî konumu gereği ticaret kentleridir. Bu sebeple birçok çarşı, bedesten, pazar ve dükkan, bu kentlerden çok eskiden beri olagelmiştir. Uzun Çarşı ve Kale civarında bulunan Lala Mustafa Paşa Bedesteni, Kuyumcular ve Kadri Paşa bedestenleri, savaşlarda yıkılmıştır. 1781‘de Darendeli Hüseyin Paşa tarafından yaptırılan, beş kapılı 80 dükkanlı Zencirli Bedesten, bugün hal olarak kullanılmaktadır.

Arasa denen yerde, Hacı Osman Atay tarafından yaptırılan 72 dükkanlı, iki bölümlü bedestene, Kemikli Bedesten denilmektedir. Sayılabilecek bedesten ve çarşılar şunlardır: Tabakhane Çarşısı, Keçen hane Çarşısı, Büyük Buğday Pazarı, Salababa Ağzı, Uzun Çarşı, Arasa Çarşısı, İmali Pazarı, Bıçakçılar Çarşısı, Patlacılar Bedesteni, Kuyumcular Çarşısı, Oturakçılar, Kelleci Pazarı, İplik Pazarı, Karagöz ve Alaybey çarşıları, Sabancı, Kazancı Çarşısı, Hudarcı Pazarı, Direkçiler, Hasırcılar Pazarı, Kavaflar, Haratlar, Avrat Pazarı, Bakırcılar Çarşısı, Kunduracılar Çarşısı, Kale altı Pazarı.

Şeriye Mahkemesi sicillerinde çeşmelerle ilgili birçok vakıf kuruluşlarının adı geçmektedir. Eskiden kalma çeşmelerin bazıları şunlardır: Pişirici Kasteli, Demirci Kane, Gavri Çeşmesi, Kale Kapısı Çeşmesi, Deveci Kasteli, Nuribey Çeşmesi, Çatal çeşme, Ayık Çeşme, Gümüş Kastel, Ahmed Çelebi Çeşmesi, Şeyh Camii Şadırvanı, Kozluca Camii Şadırvanı, Tahtalı Çeşmesi, Eyûpoğlu Çeşmesi, Hamam Gazali Çeşmesi, Arasa Çeşmesi, Kumandan Çeşmesi, Tekye Camii Çeşmesi, Mencek Kasteli, Bekir bey Şadırvanı, Kadı Mahir Efendi Kasteli.

Ayıntab’da 100’den fazla hamam bulunduğu Şer’iye Mahkemesi sicillerinde kayıtlıdır. Hamamların çoğu, içi mermer döşemeli göbek taşları, kurnaları, fırınları, dinlenme yerleri, kubbeleriyle birer mimarî sanat eseridir. Osmanlı döneminden bugüne gelen başlıca hamamlar şunlardır: Şıh Hamamı, Keyvan Hamamı, Sultan Hamamı, Gazali Hamamı, Pazar Hamamı, Büyük Paşa Hamamı, Dutlu Hamam, Çıkrıkçı Hamamı, Naibolu Nakib Hamamı, Tabak Hamamı, İki Kapılı Hamam, Tüffah Hamamı, Eski Hamam.

Ayıntab ve Kilis kentlerinde bir çok han ve kervansaray vardır. Hanların hemen hepsi taştan yapılmış, kemerli ve çoğu iki katlıdır. Bir avlunun çevresinde sıralanmış odalar, sütunlu koridorlardan, ahırlardan, ambarlardan meydana gelmiştir. Ayıntab’daki hanlar şunlardır: Tuz Hanı, Belediye Hanı, Kürkçü Hanı, Emir Ali Hanı, İki Kapılı Han, Lala Mustafa Paşa Hanı, Yüzükçü Hanı, Eski Gümrük Hanı, Karanazlar Hanı, Hışva (Koza) Hanı, Eski Maarif Hanı, Mecidiye Hanı, Tütün Hanı, Millet Hanı, Hasırcı Hanı.

İl sınırları içinde 100’den fazla kale kalıntısı vardır. Ayakta kalabilmiş başlıcaları: Fırat Nehri üzerindeki Rumkale, Rayanda Kalesi, Kiriş(Horus) Kalesi, Tilbaşar Kalesi, Altıntaş Kalesi, Gaziantep Kalesi, zarif yapılı bir kale olarak dikkati çeker.Yöredeki eski köprülerin en önemlisi Nizip Belkıs harabeleri yakınındaki Fırat Köprüsü’dür. Araban’da, Karasu üzerinde bulunan Sultan Murad Köprüsü, Gaziantep’te Manoğlu Köprüsü, Tilbaşar Köprüsü, Habeş Köprüsü, eski köprülerin ünlülerindendir.

Şehirde, 1812 yılında önemli bir deprem olmuş, bu deprem sonucu birçok camilerle evler yıkılmıştır. 1823 yılında yeni bir deprem daha olmuş, bu depremde de birçok yapı zarar görmüştür.1800 yılında Kapıcı başı Nur Ali oğlu Hüseyin Ağa‘nın, Müezzin Mehmed Paşa Camii bitişiğinde yaptırdığı medreseye müderris atandığı, eski Tarla Mahallesi’nde Nuri Mehmed Paşa Camii bitişiğinde Nur Ali Ağaoğlu Hüseyin Ağa‘nın bir medrese yaptırdığı (1812), kaza merkezi ne bir Protestan kilisesinin yaptırıldığı(1868), Halep Vilayeti Jandarma Alayı Kumandanı’nın Ayıntab kasabasında yeniden yaptırdığı medreseye “Hamidiye” adının verildiği, 1903 yılında bir hastane ile kız mektebinin yaptırılarak padişahın adı ile “Hamidiye” olarak adlandırıldığına dair Hazine-i Evrak’ta belgeler mevcuttur.Günümüzdeki adıyla Gaziantep bugün, Güneydoğu Anadolu (Batıİç Bölümü) bölgesinde bir il merkezidir

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git