Çatalca

ÇATALCA(Eski adları: Metra veya Metrai, esk.Yun. Pharsalos, yeni Yun. Pharsaia).

Stratejik ve ticari konumu sebebiyle arkaik çağlardan itibaren iskan edilmeye başlandı. Helenler M.Ö. VII. yüzyılda “Delta” kıyısı üzerinde önemli koloniler kurdular. Silivri veya “Byzantion” da o tarihlerde, kıyıda veya içerilerde başka koloniler de kurup kurmadıkları bilinmemektedir. Ancak Daoneion, Epibate (Selim paşa), Athyra (Büyük çekmece olduğu sanılır), Dimokraneia (Çöplüce), Halkl, Fiiea gibi yer adları, Trakya’ya ait olduklarını göstermektedir, Helenler, M.S. II. ve III. yüzyılda yerli halkla kaynaşmışlardır. Diğer milletler, daha sonra buraya yerleşmişlerdir.

Büyük Türk Hun İmparatoru Attila, 447 yılında güçlü ordusuyla Çatalca’dan geçip, Büyük çekmece’ye kadar gelmiş, Bizans’ı vergiye bağlayarak, geri dönmüştür. Bundan sonra 616 yılında Avar Türkleri, 813 yılında ise Kurum Han kumandasındaki Bulgar Türkleri Çatalca üzerinden İstanbul’a kadar geldiler. 1090 yılında, Peçenekler aynı yolu izleyerek, Büyük çekmece’ye vardılar.

Türklerin Bizans Deltası’na yerleşmeleri, 1357 yılında, Gelibolu‘nun zaptıyla başladı. O döneme kadar Türkler, Trakya’ya yalnız saldırı ve yağma hareketlerinde bulunmak için gelirlerdi. 1372 yılında Çatalca yakınlarındaki inciyez şehri Sultan Murad tarafından zapt edildi. Tarih boyunca büyük önem taşıyan ve Apolyont’un bağlı bulunduğu bu şehir, Türkler tarafından zaptından sonra kent merkezi haline getirildi. Bir yıl sonra Çatalca alındı. Ancak, Terkos, Çekmece, Silivri kaleleri ve çeşitli kuleler (Epivatai/Selimpasa ve Apameia kuleleri), Bizanslıların elinde bulunuyordu. Bu sebeple yöre, uzun süre Türkler tarafından iskân olunamadı. Türk nüfusunun düşük olmasının diğer sebepleri ise, Trakya’dakf çok sayıda çiftliğin devlete veya devlet ileri gelenlerine ait olması idi. Buraları fetihten (1453) önceki yıllarda harap ve terk edilmiş bulunuyordu.

Çatalca, Yıldırım Bayezid‘in Ankara Savaşı’nda yenilmesinden sonra, 1402’de Süleyman Çelebi tarafından Rumeli’deki Marmara Bölgesi’yle birlikte Manuelli’e bırakıldı. Musa Çelebi, 1410 yılında Manöel ll’yi yeniden İstanbul surları içine çekilmeye zorlayarak Çatalca‘yı ikinci kez Osmanlı topraklarına kattı.Fetihten sonra Silivri, Çatalca, Çekmece ve Terkos’tan başka Halkis, Melandias, Daonion, Fiteave Andri’aki adlı Rum kasabalarının geliştiği görülür. Buraya yerleşen göçmenler daha sonraki tarihlerde gelmişlerdir.

“Yeril” adıyla anılan Türkler başlangıçta şu köylerde oturmaktaydılar: Anaka Avren, Yapağcı, Diasorani, Eksinoz, Kalfaköy, Karaca, Karaağaç, Kabakçı, Kalavri, Kızımcalı, Kurfalı, Mu-ha, Baklalı, Boyalı, Omarlı, Orhanlı, Orcun, Papaz, Burgaz, Sarbeyli, Subasköy, Sofos, Ciyez, Dursunköy ve Çilingir. Diğer köylerde ise, göçmenler vardı. Öte yandan, yerli Türklere paralel olarak, Silivri, Çatalca ve Büyükçekmece’de de göçmenler bulunuyordu. Tatarlar’ın Kırım’dan ayrılmasından, özellikle 1829 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra, buraya çok sayıda Türk göçmen yerleşti. Türk göçmenlerin çoğunluğunu, 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra Bulgaristan’dan ve Doğu Rumeli’den gelenler oluşturmaktaydı.

Bulgarlar, Bizanslılar ile mücadelelerine Türklerden çok daha önce başladıkları ve bu bölgeye VI. yüzyıldan X. yüzyıla dek akınlar düzenledikleri halde, Bizans Deltası’nda bir iz bırakmamışlardır. Bulgarların Çatalca yakınlarındaki Türk çiftliklerine yerleşmeleri 1768 Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonraya rastlar. Kurulan ilk yerleşim bölgeleri Tarfa, Çanakçı, Dayakadın, Terkos ve Imrahor olup, bu eski Türk çiftlikleri Bulgarların Osmanlı sınırları dışına çıkmalarından sonra, yine aynı sahiplerine verilmiştir. Önemli ve tutucu bir Bulgar köyü olan Küçük Seymen Köyü, Bulgar eksarhına bağlı idi. 1856 yılında, Türk çiftliği haline gelmiştir. Yoksul Bulgar göçmenleri 1912 yılına kadar Türk çiftliklerinde işçi olarak çalışmışlardır. XIX. yüzyılın ikinci yarısında, Silivri kazası çevresinde Bulgar mahallelerinin varlığı bilinmektedir.

“Çatal Dağ”m eteğinde kurulduğu için bu adı alan Çatalca’ya, XVII. yüzyıl ortasında kırk yıl süren saltanatı boyunca büyük sürgün avlarında dolaşan IV. Mehmed‘in aşırı bir eğilimi vardı. Vezir Ferhad Paşa, XVI. yüzyılın ikinci yarısında Çatalca’da büyük bir cami ile bir mektep, bir hamam ve bir çeşme yaptırmıştır. Halen Ferhad Paşa Suyu denilen bir de su getirmiştir.

1901‘de nüfusu yaklaşık 77 bin kişi olan Çatalca, 1865 yılına kadar “Havas-ı Hûmâyûn”a bağlı kadılıklardan biri olarak yönetildi. 1865 yılında Vilâyet-î Umumîye Nizamnâmesi’nin İstanbul ve dolaylarında uygulanmaya başlamasıyla Çatalca, Kazay-ı Erbaa arasında Meclis-i İdare-i Livây-ı Zabti-ye’ye bağlandı, İstanbul Valisi, durumunda bulunan Zabtiye Müşiri, bölgenin en büyük yönetim amiri bulunmaktaydı. 1870 yılında bir Rüsumat (gümrük) dairesi yapılmıştır.

1876 yılında, kuzeyde Karadeniz, güneyde Marmara Denizi, batıda Edirne vilayeti ve doğuda İstanbul olmak üzere Çatalca merkez, Silivri ve Büyük çekmece ilçeleri ve merkeze bağlı Terkos bucağı ve 82 köyü içine alan bir sancak haline getirilmiştir. Sancağın, mali ve mülki yönetimi, İzmit ve Biga sancaklarıyla birlikte İstanbul Şehremaneti’ne verilmiştir. Bu yönetim bir yıl sonra değiştirilerek Çatalca, bağımsız bir sancak haline getirilmiştir. (1877).

1898 yılında Çatalca Sancağı dahilinde hayvan hastalığı ortaya çıktığından Nezaretçe ve Meclis-i Hassa-i Vukelâ’dan kaleme alınan mazbatanın sonucu olarak konuyla ilgili bir irade-i seniyye çıkarılmıştır.Balkan Savaşı sırasında Bulgarların eline geçen Çatalca kazasının bütün köy ve mahalleleri de hemen hemen terk edildi. Trakya’nın alınmasından sonra, Bulgarlar tekrar kendi evlerine dönmek istedilerse de, bu hak onlara tanınmadı. Eylül 1913 tarihinde, Türkiye ile Bulgaristan arasında imzalanan anlaşma gereği, Bulgaristan’a göç ettiler.Orman ve Maadin ve Ziraat Vekâleti’nin 1910 yılında yayınlanan ve Avrupa’daki Türk topraklarını kapsayan ayrıntılı istatistiğine göre, Çatalca’nın toplam nüfusu 93 bin 369 kişiydi.

1. Dünya Savaşı‘ndan önce, Çatalca’da, ulaşım dar yollardan sağlanırdı. Kullanılabilen tek ulaşım aracı iki öküzlü kağnı arabalarıydı. Bu sebeple uzun kış aylarında, köy ve kasabalar ekmek, kömür ve odun sıkıntısı çekerlerdi. İlk yol yapma girişimi 1880 yılında başlatıldı. Çatalca’yı, Büyükçekmece, Silivri ve Karaca’ya bağlamak amacıyla başlatılan yolda 18-60 yaş arasında bulunan yetişkinlerin tümü çalışmak zorundaydı. Silivri’den Çatalca’ya, Çatalca’dan Karaca’ya ve Büyük çekmece Köprüsü’ne doğru, batı ucundaki Mimar Sinan‘a kadar üç ayrı yol tespit edildi. Yeni köy’den sonraki yol, iyi durumdaydı ve Kovukdere uçurumundan geçmekteydi. 1911 yılında, ittihad ve Terakki hükümeti tarafından Çatalca’dan Küçük çekmece’ye uzanan yol onartıldı. Birinci Dünya Savaşı’na girildiği yıllarda (1914), Trakya İstanbul Edime arasındaki hükümet tarafından yeni bir yol inşa edildi.

Sancak dahilindeki araba yollarının çoğu antik çağdan kalmaydı. XIX. yüzyıl sonunda, ana yol olarak Küçük çekmece ve Büyük çekmece üzerinden Silivri ve Çorlu’ya giden yollar kullanılmaktaydı, İstanbul’u Avrupa’ya bağlayan demir yolunun yapımından sonra, Silivri üzerinden Trakya’ya giden yol terk edildi. (1873)

1878 yılına kadar, Çatalca Sancağı’nda önemli bir öğretim kurumu yoktu. Çatalca, Silivri ve Büyük çekmece’de öğretim, camilerin yanında bulunan küçük odalarda sürdürülmekteydi. II. Abdülhamid devrinde öğretim faaliyetleri hız kazandı. 1900 yılında, Çatalca’da bir mekteb-i iptidâi ile rüşdiyeden başka iki de idadî sınıfı açıldı. Aynı devirde Silivri ve Çekmece’de de iptidaî ve rüşdiye mektepleri vardı. 1912 yılına kadar, her köyde bir sıbyan mektebi vardı. XIX. yüzyılın ikinci yarısında Çatalca’da bir Rum mektebi ile bir kız okulu açıldı. 1907 yılında bir Rum okulunun binası tamamlandı. Balkan Savaşı sırasında Bulgar bombardımanlarında hasar gören okul, daha sonra Vali Konağı haline getirildi.

XIX. yüzyılın sonunda Çatalca’nın Terkos nahiyesine bağlı Çiftlik köyünde (1893), Çatalca’ya bağlı Oğlaklı köyünde (1896), Kalikfatya köyünde (1911), birer Rum okulu açılmıştır.Çatalca’da Bizans devrine ait kaleler, su yollan, kiliselerinin hâlâ bazı temelleri günümüze kadar gelebilmiştir. Bunlardan Topuklu Çeşme, Osmanlı devrinde de varlığını korumuş ve bu çeşmeden Çatalca’nın çok sayıdaki tatlısu kaynaklarından biri akmaktaydı .Üstü kapalı üç musluklu bir yapıydı.

Çok eski yıllardan beri bir yerleşme merkezi olan bu topraklar üzerinde pek çok tarihi esere de rastlanmaktadır. Bizans imparatorlarından Anastasius’un 507-511 yılları arasında yaptırdığı ve Karadeniz kıyısındaki Evcik mevkinden Silivri’nin batısındaki Karınca burnu’na kadar uzanan büyük surun kalıntılarına bugün ilçenin çeşitli yerlerinde rastlanmaktadır. Eldeki kay naklardan 47 mescit ve camie sahip olduğu bilinen Çorlu ilçesi sınırları içindeki en güzel ve en ünlü cami, Ferhadpaşa Camii‘dir. Ayrıca Bizans ve Osmanlı İmparatorluğu’nun burada yaptırdıkları saraylardan günümüze eser kalmamış bulunmasına rağmen, bunlardan Hünkâr Sarayı, Veli Usta Sarayı, Çataloğlu Sarayı, Kadir Ağa Sarayı, Hasan Paşazade Sarayı, Kızlar ağası Sarayı’nın adları ve ünleri günümüze dek gelmişlerdir. Ayrıca yine elde mevcut belgelerden burada vaktiyle 7 tekke, 270 dükkan, çok sayıda çeşme ve hamamın bulunduğu bilinmektedir.

Ferhadpaşa Camii, ünlü vezirlerden Sadrazam Ferhad Paşa tarafından XVI. yüzyılda yaptırılmış olup bu yapının mimarı Mimar Sinan’dır. Kasabanın kurulduğu bir tepenin eteğinde yapılmış olup, önünden geçen yola göre bir set üstündedir. Binanın önü, revaklıüstü kubbe ile örtülüdür. Son cemaat yeri dört sütun üstüne atılmış kemerler üstünde üç küçük kubbe ile örtülmüştür. Kare plan üzerinde inşa olunan cami, dört duvar üzerinde sekiz köşeli kasnakla ve tek büyük kubbe ile örtülmüştür.

Cami, 1714, 1723 ve 1894 yıllarında onarım görmüştür.Ferhadpaşa Çeşmesi, Ferhadpaşa Camii’nin önünde ve set üstündedir. Cami ile birlikte yapılmış olup, klasik üslûptadır.Hacı Mahmud Çeşmesi, 1885 yılında yaptırılmıştır. Çeşmenin üzerindeki sülüs yazı üslubundaki kitabenin baş tarafı kaybolmuştur.Çatalca Hamamı, XVI. yüzyılda yaptırılmış olup bahçesinde eskiden havuzu da vardı. İki basamak merdivenle çıkılan bölümde bir peyk ile beş soyunma yeri vardır. Uzun süre kapalı kalan hamam, 1941 yılında Vakıflar İdaresi tarafından onarılarak, özel şahıslara satılmıştır.

çatalca

çatalca

Çatalca’da, iki başpiskoposluk bulunmaktaydı. Birçok kilisenin yapımına veya harap olanlarının onarımlarına Osmanlı Devleti’nce izin verilmiştir.Katırcı Köprüsü, XVIII. yüzyıldan önce inşa edilmiştir. Ancak yapının 1709 yılında onarımını emreden bir vesika mevcut olduğuna göre daha eski bir tarihe ait olduğu anlaşılmaktadır. Bahşayiş istasyonundan sonra Çatalca istasyonuna yaklaşırken demir yolu ile Çatalca kasabası arasındadır. Dört gözlü kargir ve harap bir yapıdır.

İlçenin halen bağımsız belediyesi olan Büyükçekmece de, tarihî yapılar bakımından oldukça zengindir.Fatih Camii, Fatih Mahallesi’nde, Cami Sokağı’nda, geniş bir avlunun ortasında, dikdörtgen planlıdır. Ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir.İmaret Camii, Dizdariye Mahallesi’nde, Hükümet Sokağı üzerindeki bir açıklığın arkasındadır. Mimari ve yapılış tarihi bilinmemektedir. XIX. yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir.Kasapsinan Camii’nin 1900 yılında onarıldığı belgelerce sabittir.

Sokullu Mehmed Paşa Mescidi (Köprübaşı Mescidi), Dizdariye Mahallesi’ndedir. XVI. yüzyıl yapısıdır. İlgi çekici bir minareye sahiptir. 1962-1963 yılları arasında onarım görmüştür.
Kanuni Sultan Süleyman Çeşmesi, Dizdariye Mahallesi’nde, Mimar Sinan Caddesi üzerinde, Sokullu Mehmed Paşa Mescidi’nin yanındadır. Mimar Sinan tarafından 1566 yılında yaptırılmıştır. Kanuni, Zigetvar Seferi’ne çıkarken, köprü ile birlikte bu çeşmenin yapılmasını emretmiştir. Klasik üslûpta ve beyaz mermerden olan çeşme, her biri 6 metre uzunluğunda üç ayrı kanattan oluşmuştur.

Meydan Çeşmesi (Enver Paşa Çeşmesi), XX. yüzyılın başlarında Enver Paşa tarafından yaptırılmış olup, kesme taştan inşa edilmiştir.Sultan II. Abdülhamid Çeşmesi ve Havuzu, II. Abdülhamid’in yirmi beşinci cülus anısı olarak halk tarafından yaptırılmıştır. (1918)Süleyman Ağa Çeşmesi, Fatih Camii’nin kuzey batı köşesinde yer alır. Klasik üslûpta, kesme küfeki taşından inşa edilmiştir. 1856 tarihli kitabesinden, Yakub Alemdar Ağa ile Hatice Hatun’un oğlu, Kırım harbinde Yerköy muharebesinde gazi ve Gözleve şehrinde yirmi altı yaşında şehit olan Süleyman Ağa’nın ruhu için annesi tarafından yaptırıldığı öğrenilmektedir.

Zeyneb Dudu Çeşmesi, Amirate Çamii’nin avlusundadır, Zeyneb Dudu adıl bir kadın tarafından yaptırıldığı kitabesinden öğrenilmektedir (1857). Klasik üslûpta inşa edilen çeşme üzerinde mevlevi sikkesini anımsatan küçük bir mermer kitabe yer almaktadır. 1959 yılında onarım görmüştür.

Büyük çekmece Kervansarayı(Kurşunlu Han), Kanuni Sultan Süleyman devrinde Büyük çekmece Köprüsü’nün başında yapılmıştır. Kervansarayın kitabesi bulunmamakla birlikte, Mimar Sinan’ın eseri olduğu “Tuhfetü’l-Mimarîn” ve “Risale-i Tezkiretü’l Bünyan”dan öğrenilmektedir. Kervansaray 41 x 18.50 metre büyüklüğünde, tuğla hatıllı kesme taştan inşa edilmiş olup, üzeri kırma bir çatı ile örtülüdür. Son yıllara kadar harap durumda bulunan kervansaray, 1965-1966 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından onarılmıştır.

Büyük çekmece Köprüsü, Büyük çekmece ile Mimar Sinan köyünü birbirine bağlayan, deniz ile göl arasındaki boğazın üzerine Mimar Sinan tarafından 1567 yılında yaptırılmıştır. Aynı yerde, Bizanslılar tarafından yaptırılan diğer köprünün göl tarafındaki temel kalıntılarını görmek mümkündür. Köprü, Sinan’ın yaptığı köprüler arasında mimari bakımdan en gösterişli olanıdır. İnişli çıkışlı biçimde inşa olunmuş, kitabe köşküne uzun bir kitabe konulmuştur. Bu kitabenin köşesinde Mimar Sinan’ın imzası bulunmaktadır. Sinan’ın imzası olan tek eser budur.

Haramidere Köprüsü, Büyük ve Küçük çekmece gölleri arasında Haramidere üzerinde yer alır. XVI. yüzyıl Mimar Sinan eserleri arasında sayılmaktadır. Üç sivri kemeri vardır. Sonradan yapılan onarımlarda köprü döşemesinin eğimi azaltılmıştır.

çatalca sahili

çatalca sahili

Çatalca gökçeali köyü

Çatalca gökçeali köyü

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git