Gelibolu

GELİBOLU(Eski adları: Gallipolij Galipoli, Gallipolis)

Eski bir yerleşme yeri olan Gelibolu, tarih çağları boyunca, türlü devletlerin egemenliğinde bulunmuştur. Uzun süre Yunan kolonizatörlerinin yerleşme yeri olmuş, daha sonra önce Lydia, ardından da Pers imparatorluğu’na bağlanmıştır, bundan sonrada sırasıyla Mykele Denizi Savaşı’ndan sonra M.Ö. 479 yılında Atina’nın, 334 yılında ise İskender’in egemenliğini kabul etmiştir.

1305 yılında II. Andronikos‘un oğlu ve saltanat ortağı Mikhael‘in emri ile Katalanlar’a karşı girişilen bastırma hareketinde kent, çok tahrip edildi. Bu sırada Cenevizliler tarafından kuşatıldıysa da zapt edilemedi. Sonunda 1311‘de Katalanlar, Gelibolu’yu boşaltmak zorunda kaldılar. Bu savaşlar sırasında Tükler’in Gelibolu tarihinde ilk kez kendilerini gösterdikleri görülmektedir. Katalanlar’ın müttefiki olarak Metik Ishak ve Halil Ece komutasında Türkmenler, Gelibolu’da Bizans’a karşı savaştılar, başbuğlarının öldürülmesi üzerine de Anadolu yakasına, Karasi topraklarına çekildiler. 1332 yılında Gelibolu, Aydınoğlu Umur Bey, Saruhanoğlu ile birlikte kuşatıldıysa da ele geçirilemedi. 1341 yılında Umur Bey, bir kez daha liman önüne geldi, bu kez de bir sonuç alamadı. Bunu izleyen yıllarda Gelibolu havalisi Karasi Oğulları’ndan Bergama Emiri Yahşi Bey’in çıkartmasına uğradı.(1342). 1354’te, Doğu Trakya’da birçok kalelerin duvarlarını sarsıntıya uğratan deprem sırasında Çimbi Kalesi’nde yerleşen Süleyman Paşa ve komutası altında bulunan Ece Bey ile Gazi Fazıl yönetimindeki Türk kuvvetleri, surları harap olan Gelibolu Kalesi‘ni ele geçirdiler ve Gazi Fazıl buraya kumandan atandı. Konurhisar tekfurunun öldürülmesinden sonra bu bölge, Gelibolu ile birlikte Yakub Ece uhdesine verildi ve Gelibolu Yarımadası da “Eceabad” adını aldı. Bunun üzerine Biga’da bulunan Süleyman Paşa, uç beylerini Gelibolu’ya geçirdi ve birlikte getirdiği Türkleri bu kente yerleştirerek Gelibolu’yu bir Türk şehri yaptı. Süleyman Paşa, bundan sonra kenti tahkim etti. 1357 yılında bir kaza sonunda ölünce, türbesi de burada yapıldı. Bizans imparatoru toannes V. komutasındaki Haçlı kuvvetlerince zapt edilen (14 Haziran 1367) şehir, kısa bir süre sonra Osmanlı Hükümdarı Murad Hüdavendigar tarafından kuşatılarak fethedildi. Bundan sonra Gelibolu, Osmanlı tarihinde bir yandan Rumeli’ye geçişlerde bir üs olmak, diğer yandan da Osmanlı denizciliğinin beşiği halinde gelişmek yönleriyle büyük önem kazandı. Özellikle Yıldırım Bayezid buraya oldukça önem verdi. Boğaz Muhafızlığı adıyla bir kuruluş meydana getirerek bunun merkezini Gelibolu olarak seçti ve Saruca Paşa’yıbu göreve atayarak Gelibolu’nun bir tepe üzerinde bulunan iç kalesini takviye ettirdikten sonra dış kaleyi yıktırdı. Yapay limanı temizleterek liman ağzına iki kule inşa ettirdi (Bu liman, gereğince, 3 katlı bir zincirle kapatılabiliyordu).

Daha sonraki yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun deniz üssü haline gelen Gelibolu, bir savaş limanı oldu ve burada bir tersane kuruldu. Bu üs aracılığı ile Çanakkale Boğazı kontrol altına alındıysa da, düşman filolarının zaman zaman Gelibolu önünden İstanbul’a geçişleri durdurulamadı. 1395 yılında bir Fransız amirali komutasındaki bir müttefik filo, 1396’da Tommaso Macenigo komutasındaki Venedik filosu, 1399‘da Bouciquar komutasındaki başka bir filo boğazda durdurulamamış, İstanbul önlerine kaar gelmişlerdir.

Hallacı Mansur Türbesi

Hallacı Mansur Türbesi

Çelebi Sultan Mehmed, Osmanlı Devleti’ne hâkim olduktan sonra Gelibolu’ya yeniden önem verildi. Kale yeniden tahkim edildi ve Ankara bozgunundan beri atama yapılmayan Boğaz Muhafızlığı yeniden kuruldu. 1416 yılında Çalı Bey komutasındaki Türk denizcileri, Gelibolu önünde Venedik donanması ile büyük bir deniz savaşı verdi. Osmanlı filosu, savaşın ilk safhasını kazandıkları halde, Gelibolu ve çardak kalelerinin himaye ateşlerinden uzak düştüklerinden yenilgiye uğradı. Ancak yine de Venedikliler, Gelibolu’ya saldırmaya cesaret edemediler.

Gelibolu, Düzmece Mustafa hareketinde, bu şehzadenin tarafını tuttu. Ancak II. Murad, kısa süre içinde bu kaleyi eline geçirerek yeniden tahkim ve takviye etti. Bu hükümdarın Selanik seferinde Venedikliler’in saldırısına uğrayan Gelibolu, kendisini başarı ile korudu. Fatih devrinde ise Kaptan-ı Derya, aynı zamanda Gelibolu Muhafızı yetkilerini taşıyordu. Kanunî devrinde yapılan örgütlenmede de Gelibolu,tnebahtı, Midilli, Kocaeli, Karlıili, Rodok Mizistra sancaklarından oluşan Kaptan Paşa eyaletinin merkezi ve derya sancaklarından biri oldu ve bu örgütlenme düzeni, I. AbdüShamid zamanına kadar sürdü. Bundan sonra ise, Boğaz Muhafızlığı merkezi Çanakkale’ ye taşındı ve Gelibolu önemini kaybetti. Tersanesi ise Yavuz devrinde İstanbul’a taşınmış olduğundan, ancak donanmanın Akdeniz’e yıllık açılışlarında bir ikmal üssü olarak kullanılmıştır.

Uzun yıllar siyasî mahkûmlar için bir sürgün yeri olarak da kullanılan Gelibolu, 1854’te müttefik olarak, 1918’de ise istilâcı olarak İngiliz ve Fransız askerlerinin işgaline uğradı. 1876 Osmanlı  Rus savaşı sırasında Londra Elçiliği’nden gelen bir öneri üzerine Osmanlı Devleti’nin Gelibolu’ya çekilerek savaşa buradan devam etmesi düşünüldü ve yeniden önemsenir oldu.

İmparatorluğun son yıllarında, 20 bin nüfuslu, Edirne vilayetine bağlı bir sancak merkezi olan Gelibolu’da 1766 ‘yılında büyük bir deprem olmuş, burada oturulabilecek bir konak dahi kalmamıştır. Bu yüzden burada ikamete memur edilen Yeniçeri Ağası Ömer Ağa’nın, ailesi ile birlikte ikameti iznik’e çevrilmiştir (1766). 1863 yılında da büyük bir yangın gören şehirde yangından zarara uğrayan birçok yapıların onarımı yapılmış.yangın mahalli ölçülerek haritası yapılmış ve gerekli imar işlerine hemen başlanmıştır

Gelibolu‘yu 1854’te Fransa imparatoru Napoleon ziyaret etmiş, bunun için ilçedeki Napoleon’un kalacağı konak hazırlanmış ve bu konağa irade ile yeni bir oturma takımı alınmıştır.

XIX. yüzyıl sonunda ilçede bir ticaret mahkemesi kurulmuş(1866), on yıl sonra da telgraf binası inşa edilmiştir (1876). Gelibolu, 1826 yılında ilçe olmuştur. 1830 tarihli bir belgede, hane, emlâk ve arazilerin müceddeden tahririyle tekâlifin tanzimi hakkında bir irade çıkarılmış(1830), aynı yıllarda halktan alınan vergilerin ağır olması sebebiyle halk, padişaha başvurarak vatandaşın vergi altında ezilmekte olduğunu, haksız tebligat yapıldığını bildirmiş, duruma bir çare bulunmasını istemiştir (1831).

1356 yılından beri Türkler’in elinde bulunan Gelibolu, önemli bir kültür merkezi ve birikimini de içermektedir. Uzun bir tarih dönemi içinde çoğu yok edilmiş yapıtlar olmasına karşın, bugüne gelebilmiş birçok eser de mevcuttur.

Türk denizcilik tarihinde önemli bir yeri olan Gelibolu’nun Osmanlılar devrindeki imar faaliyetleri, başlı başına bir inceleme konusudur. Tarihî belgeler ise, 1102 Recebî(Nisan 1691) başlarında Gelibolu naibine yazılan bir belgede, Gelibolu’da tüccar vesairenin evlerde misafir edilmeyerek hanlarda konaklandırılmaları istenmektedir. Bunun gibi yine Gelibolu naibine H. 1109 (1697-98) yılı sonlarına doğru yazılan başka bir belgede, Gelibolu’ya bağlı bazı köylerde kesilen ve pişirilen kiremitlere temas edilmektedir. Üçüncü bir belgede ise Gelibolu’da Hoca Şemsüddin Mahallesindeki İskenderzâde Camii’nin depremde minaresi ile sakatının harab olduğu ve bina emininin İstanbul’dan gönderilmesine imkan olmaması yüzünden Gelibolu kadısı ile Gelibolu ayanı Kalyoncuzâde Mustafa marifetiyle onarımının yapılması emredilmiştir. H. 1125 (1713-14) yılı ortalarında Gelibolu.naibine yazılan bir belgede, Gelibolu’da Gazi Süleyman Paşa Vakfı mülhakatından Cami-i Atik‘in onarımından söz edilmekte olduğu gibi beşinci bir belgede Bolayır’da Gazi Süleyman Paşa evkafından olup, Gelibolu’da bulunan aynı camiin onarımından söz edilmektedir.

Osmanlı imparatorluğu’nun son dönemlerinde bayındır hale getirilen Gelibolu’ya, 1838 yılında, bizzat padişah tarafından gönderilen yüz elli bin kuruşla su yolları, köprü ve namazgahların yaptırılması emredilmiştir.

Şehrin Hükümet Konağı 1865 yılında yaptırılmış, 1878 yılında da daha evvelce yapımına başlanan hastahanenin inşası, tamamlanarak padişahın adına izafeten “Hamidiye” adı verilmiştir.

XIX. yüzyıl içerisinde inşa edilen veya onarılan yapılan şu şekilde sıralayabiliriz:

İlçede mevcut idadi mektebinin onarımı 1894 yılında yapılmış, Cenanizade Hacı İbrahim Efendi Vakfı’ndan olan otel, yeniden inşa edilmiş, ilçede bulunan Hıristiyan ahali için yeni bir kilise (1872), Bergos Köyü’ne (1872),Meğri kazası Çoban Köyü’ne Aya Yorgi (1873), Yeniköyü’ne Aya İlia (1873), Cedid Köyü’ne Aya Mina (1874) adlı Rum Ortodoks kiliselerinin yapımına, Galata Köyü’ndeki Rum kilisesinin onarımına (1899), Aya Nikola Mahallesi’nde harap olan Rum Kız okulu’nun yerine bir başkasının yapılmasına (7903), Aya Mavro Kilisesi‘ne çan kulesinin inşasına (1904) ve yangında zarar gören Gelibolu Metropolitliği Daire-i Ruhaniye dahilindeki kilise ye mekteplerin yeniden yapılmasına (1908), Osmanlı Hükümeti’nce izin verilmiştir.

Gelibolu Kalesi, fethinden sonra birçok onarımlardan geçirilmiştir. Bugüne kadar gelebilen kalenin gotik üslûbunda kapısı ile bir köşede bulunan antik öküz başı motiflerinden ve duvarlar arasında bulunan Bizans mimari kalıntılarından, Türkler’den önce de var olduğu tahmin edilmektedir. Kale, 1767 yılında Kaptan-ı Derya Mehmed Paşa tarafından onarılmıştır.Süleyman Paşa Camii, Orhan Gazi döneminde Süleyman Paşa tarafından Bolayır’da yaptırılmıştır. Basit dikdörtgen planlı biryapı olan bu camiin çatı ve minaresinin üst bölümü sonradan yenilenmiştir. Cami yanında bulunan Süleyman Paşa’nın türbesi 1846 yılında, cami ise 1876 yılında, cami ve türbe birlikte 1885 yılında onarılmıştır.

Gelibolu Feneri

Gelibolu Feneri

Büyük Cami Gazi Süleyman Paşa Camii , 1385 yılında Süleyman Paşa tarafından yaptırılmış, 1846,1876,1890, 1889 ve 1891 yıllarında onarım görmüştür. Bugünkü şekliyle dikdörtgen bir plan gösterir. Dış duvarlar kârgirdir. Camiin kuzeybatı köşesinde bulunan minaresi kesme taştandır.

İskenderzâde Camii,Gelibolu’nun Hoca Şemsüddin Mahallesi’nde bulunur. 1114 tarihinde meydana gelen depremde minaresi harap olmuştur.Mehmed Efendi Camii ve Mescidi, Yazıcızâde Şeyh Mehmed tarafından yaptırılmış. 1875 ve 1896 yıllarında onarım görmüştür.

Telli Çeşme, XVI. yüzyılda İbrahim Paşa’nın damadı Gelibolulu Kaymak Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kıvrık dallar, rûmîler, stalaktitli frizler ve üslûplaştırılmış servi motifleri ile işlenmiş zengin bir taş işçiliği vardır.

Saruca Paşa Hamamı, çifte hamam türündendir. Arası yatay ve dikey örülmüş tuğlalarla derzlenmiş kesme taşlar kullanılmıştır. Yakub Paşa Hamamı’nın ortası kubbeli, enine sıcaklıklı, çifte halvetli bir plan gösterir.

Gelibolu Mevlevihanesi, Görice Köyü’nden Mehmed Efendi tarafından mimar Mustafa Ağa’ya, 1656 yılında yaptırılmıştır. İç bölümde sema edilen bir kısım bulunmakta, bu bölümün orta ekseninde, Kıble duvarında, mihrap yer almaktadır. Mevlevihaneye ek olarak bir aşevi, yoksul ve dervişler için bir han ve bunların çocukları için bir okul yaptırılmıştır. Yapı, 1906 yılında onarım görmüştür.

Saruca Paşa Medresesi, II. Murad devri vezirlerinden Saruca Paşa’nın emekliye ayrılarak Gelibolu’da bulunduğu sıralarda yaptırılmıştır. Ayrıca Saruca Paşa, burada bir de imaret yaptırmıştır. Bugün her iki yapı da mevcut değildir.

Gelibolu’daki XVI. yüzyıl başlarında yapılan Sinan Paşa Türesi, klasik Osmanlı mimarisi üslûbundadır.Balaban Paşa Medresesi, II. Murad devlet adamlarından Balaban Paşa tarafından yaptırılmıştır. Mihaliç Hatib Medresesi’nin ise 1442 tarihli bir vakfiyeden II. Murad devri başlarında yapıldığı sanılmaktadır.

Sinan Paşa Türbesi ise, İstanbul ve Bursa‘da görülen klasik Osmanlı türbeleri üslûbundadır.Gelibolu’nun çifte havuz şeklindeki limanı da oldukça önemlidir.Gelibolu, bugün Marmara bölgesinin Güney Marmara bölümünde, Çanakkale iline bağlı ilçe merkezidir.

Gelibolu Şehitliği

Gelibolu Şehitliği

Gelibolu

Gelibolu

Onbaşı Seyit Anıtı Gelibolu

Onbaşı Seyit Anıtı Gelibolu

gelibolu

gelibolu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git