Gümüşhane

GÜMÜŞHANE(Eski adı: ArgyroDolis)

İlk ve Orta çağ’ın Gümüşhanesi hakkında kesin bir bilgi yoktur. Yörenin Protohitit, Hitti, İran, Roma, Makedonya, Roma, Bizans,Emevî, Abbasî, Bizans, Selçuklular, İlhanlılar, Akkoyunlular tarafından sırası ile işgal edildiği görülür. 1467 yılında Akkoyunluların yönetimine giren Gümüşhane, Otlukbeli zaferinden sonra Osmanlı yönetimine dahil oldu. (1473). Bir ara tekrar Akkoyunluların egemenliğine girdiyse de, Yavuz Sultan Selim tarafından 1514 yılında kesin olarak Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katıldı.

Kanunî Sultan Süleyman, İran seferi sırasında (7534) Harşid Vadisi‘nden geçerken gümüş madenlerinin bulunduğu Canca yöresinin imar edilmesini emretti. Böylece buraya birçok ev ve Süleymaniye Camii yaptırıldı. Burası halen Eski Gümüşhane olarak anılan yerdir.

Evliya Çelebi, “Seyahatname”sinde, 1647 yılındaki Gümüşhane‘yi şöyle anlatır: Burada oları gümüş madeni hiçbir diyarda yok idi. Şehre o zaman Gümüşhane denilmiş ise de; Defterhane-i Âl-i Osman’da, Canca yazılmıştır. Bütün ahalisi her türlü vergiden affedilmiş olup, gümüş işletmeye memurdur. Şehir halen Osmanlıların elinde olup, 70 kadar kimi terk olunmuş, kimi İşler gümüş madenleri vardır. Gümüşhane şehrinin gümüş damarları 7 koldan, kol kalınlığında damarlar olup, hepsi kurşunsuz halis cevherdir. Bu şehirde, Emin Mahallesi’nde darphane vardır. Fakat bu asırda işlemez “Azza nasara derb-i fi Canca” yazılı birkaç akçası hala yanımdadır.

Kâtip Çelebi de “Cihannüma” adlı eserinde, gümüş madeninin bol olması dolayısıyla buraya Gümüşhane denildiğinden, madenlerin bulunduğu bölgenin yakınında mamur ve büyük bir kasabanın bulunduğundan ve bu madenleri kontrol için İstanbul’dan emirler atandığından söz eder.

Osmanlı yönetimi sırasında Gümüşhane‘deki gümüş madeni ocakları açılarak gümüş madeni işletilmeye başlanmıştır. Bu ocakların en önemlileri ve en çoğu Gümüşhane’de olmak üzere sayıları 25’i bulmakta idi ve yerli beyler tarafından işletilirdi. Genellikle bu ocaklardan elde edilen gümüşten, kurulan darphanede gümüş ve altın sikkeler basılırdı. Bugün bile bu darphanede basılmış paralardan antika olarak saklananlar vardır.

Maden ocaklarının işletilmesinden sonra Gümüşhane nüfusu günden güne çoğaldı. 1750 yıllarında nüfusun 60 bine ulaştığı söylenilmektedir. Zamanla yöre, bir pazar yeri durumunda idi. Gümüşhane’nin Trabzon İran transit yolu üzerinde bulunması bu önemini bir kat daha artırdı. İran, Hindistan, Suriye gibi ülkelerden ticaret kervanları ve tacirler gelerek halı, ipekli şal, kumaş, hurma, üzüm, pirinç vs. getirerek altın ve gümüş parayla değiştirdiler. Madencilik en çok IV. Murad devrinde gelişti.

1840 yılında Kelkit, Şiran ve Torul ile birleştirilerek sancak durumuna getirilen şehir, 1870‘te Trabzon vilayetine bağlılığı kaldırılarak bağımsız mutasarrıflık oldu. 1829 yıllarına kadar Osmanlı yönetiminde rahat bir hayat süren çevre halkı, Osmanlı  Rus Savaşı sırasında ve daha sonraki Osmanlı – Rus savaşlarında başka yerlere göç etmek zorunda kaldı. Osmanlı imparatorluğumun yıkılmasından sonra, madenlerin işletilmesi de durdu, şehir eski önemini yitirdi. 7 Temmuz 1916 günü Gümüşhane Ruslar tarafından işgal edildi ve 15 Şubat 1918’de düşman işgalinden kurtarıldı. 1925 yılında da vilayet oldu.

XIX. yüzyıl sonuna kadar sancak olan Gümüşhane, 4 kazaya ayrılmıştı. Bunlar; Gümüşhane, Torul, Kerkit ve Şirvan’dı.

Gümüşhane merkez

Gümüşhane merkez

Gümüşhane şehir merkezi, XIX. yüzyıl sonunda, iki dağın yamaçlarına kurulmuş, Kaniş Nehri’nin suladığı bir yerleşim bölgesiydi. Eski “Kaniş” kentinin yerinde kurulmuştu. Mutasarrıflık ve Ortodoks Rum Başpiskoposluğu buradaydı. Bu yüzyılın sonunda şehrin toplam nüfusu 130 bin kadardı. Gümüş madenlerinin işletildiği yıllarda kabarık olan nüfus, bu madenlerin kapatılması ve 1829 yılındaki büyük göçten sonra azalmıştır.

XIX. yüzyıl sonunda Gümüşhane Sancağı’nda okulsuz köy yoktu. Şehre 1783 yılında bizzat padişahın emriyle bir okul yaptırılmış, 1863 yılında da bir din okulu eğitime açılmıştır.

İldeki madencilik çalışmaları XVIII. yüzyıl sonuna kadar yoğun bir biçimde yürütülmekteydi. 1797 yılında ilde çıkartılan gümüş madenleri miktarları tespit edilerek, Maden Emini Yusuf Paşa tarafından, padişaha arz edilmiştir. Çalışma yerlerinin yakınlarında ibadet için cami, kilise gibi yapılar vardı. 1842 yılında maden istatistiği tutularak gelir gider muhasebesi çıkartılıp bir iradeyle padişaha arz edilmiştir. XIX. yüzyılın ilk yarısında şehir halkının büyük çoğunluğu madenlerde çalışmaktaydı ve bu nüfus civar illerden gelenlerle daha da artmıştır. Ancak madenlerin kapatılmasından sonra bu nüfusun azaldığını yukarıda belirtmiştik. Nitekim, 1848 yılında yeni bir nüfus sayımı yapılarak madende çalışanların miktarı tespit edilmiştir.

Madenlerin işletilmesi gibi, çalışanlar da devlet güvencesi altında idiler. Bazen madenler eşkıya tarafından tecavüzlere uğradı. Nitekim, 1759 yılında madencilerin eşkıya tarafından saldırıya uğramaları üzerine gerekli tedbirler alınmış ve ta ki madenlerin kapatılmasına kadar bu önlemler sürdürülmüştür. Madenler, Trabzon Valisi’nin emanetin uhdesinde bulunmakta idi ve bu valiler, çıkarılan madenlerin gelir giderlerinden devlete karşı sorumluydular, 1840,1842,1844 yıllarında üretim sürekli raporları tutularak hükümete bildirilmiştir.

Şehirde yaşayan Rum ve Ermeni toplumlar birtakım ayrıcalıklara sahiptiler. Özellikle bunların dinî liderlerine yerel yönetimde yer verilirdi. Ayrıca bunlar birtakım vergilerden de muaf tutulmaktaydılar. Örneğin, 6 Şubat 1913 yılında Rum Metropolitliği toplanan vergiden muaf tutulmuştur.

Gümüşhane ve çevresi, tarihin ilk çağlarından beri Iran üzerinden geçerek Asya’nın ticarî mallarını Karadeniz’e ulaştıran kervan yolu üzerindeydi. Bu yol “ipek Yolu” adıyla anılırdı. Ulaşım imkanlarının yetersiz olduğu devirlerde tarihî kervan yolu üzerindeki hanlar, konaklama mahalleri ve menzilleri nedeniyle bölge içerisinde çeşitli sosyal, ekonomik ve kültürel değerlerin mübadelesinde önemli etken olmuştur.

Şehir bugün, Selçuklu ve Osmanlı eserleriyle süslenmektedir. Çeşitli dönemlere mensup yapıların çoğu, Rus işgali sırasında tahrip edildiği gibi, doğa sebebiyle de tahrip edilenler vardı.
Nitekim, Temmuz 1872 yılında yağan şiddetli yağmur sonucunda şehirde çok büyük zarar meydana gelmiş, birçok yapılar yıkılmıştır.

XIX. yüzyıl sonunda kazada 1 kışla, 3 tekke, 80 medrese, 97 okul, 131 cami, 95 kilise, 392 değirmen, 2 hamam, 270 han, 160 fırın bulunmaktaydı.

Şehirde ve civar ilçe ve köylerinde bulunan diğer kaleler şunlardır: Canca Kalesi, Edirne Kalesi, Kandil Kale, Keçi Kale, Kodil Kalesi, Kov Kalesi, Süme Kalesi, Torul Kalesi.Şehirde ayakta kalan ve önemli sayılan camilerden en iyisi “Cami-i Kebir”dir. Kanunî Sultan Süleyman tarafından Bağdat seferine giderken verdiği emir üzerine yapılmıştır. Eski Gümüşhane’nin bulunduğu Süleymaniye Mahallesi’ndedir. Yapı, 1891 yılında onarım görmüştür.

Ayrıca Bayburt’ta “Yakutiye”, “Zahitefendi”, “Şingih”, “Ulucami” ile Gökçedere köyünde Akkoyunlulardan kalma camilar, tarihî değeri olan eserlerdir.Daltaban Çeşmesi, üzerinde padişahın tuğrası olan bir Osmanlı eseridir. Bayburt’ta Şehit Osman Gazi, Ahi Emin Zencani, Şeyh Hayran, Sultan Ali Çelebi, Şadrulşeria, Uzun Gazi, zaviye ve türbeleri olan din büyükleridir.

gümüşhane meydan

gümüşhane meydan

gümüşhane

gümüşhane

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git