Kayseri

KAYSERİ(Eski adları: Mazaka, caesarea, Kayser, Kaisareia, Kayseriye).

Çok eski bir yerleşim yeri olan Kayseri, sırasıyla Asur Ticaret Kolonisi Çağı’nda bir ticaret merkeziydi. Daha sonra Hitit, Frig, İskender, Roma ve Bizans yönetiminde kaldı.

Şehir, Bizanslılar’ın elindeyken VII. yüzyıldan itibaren kısa sürelerle 691 ve 726 yıllarında Arap kumandanları tarafından zapt edîldi. 1071 Malazgird Zaferi’nden sonra Selçuklular tarafından fethedilen şehir, 1127 yılında Danişmendliler’den Emir Melik Gazi’nin eline geçti, oğlu Melik Mehmed zamanında ise beyliğin başkenti oldu.

Anadolu Selçuklularından II, Kılıçarslan 1176 yılında şehri Danişmendliler’den geri aldı, bir süre bu hükümdarın oğullarından Kutbeddin Melikşah Kayseri‘de egemen oldu. Ancak Rükneddin Süleyman Şah şehri, yeniden merkeze bağladı. I. Keykavus‘un kardeşi Alaeddin ile yaptığı saltanat mücadelelerine de sahne olan şehir, büyük Sultan Alâeddin Keykubat zamanında büyük önem kazandı. Selçukluların Konya’dan sona âdeta ikinci başkenti oldu. Bu devirde Kayseri‘de bir çok eserler meydana getirildi. 1244 yılında ilhanlı hücumlarına maruz kalan şehir, ilhanlılar’m Selçuklular’la anlaşması sonucu rahatladı. Moğolları Anadolu’dan çıkarmak isteyen Türk Memluk Sultanı Baybars, 1277 yılında ordusuyla Kayseri’ye gelerek burada bir süre kaldı. Bundan sonra Moğol İlhanlı valilerince yönetilen şehir, bu valilerden Emir Eretna’nın burada bir beylik kurması üzerine 1343 yılında beylik merkezi oldu. Eretnalılar’dan Mehmed zamanında şehrin kadısı ve aynı zamanda vezir olan Kadı Burhaneddin (Seyyid Burhaneddin’den farklıdır) küçük yaştaki beyi ortadan kaldırarak 1381 tarihinde beyliğin başına geçti. Bu hükümdar zamanında Kayseri Valiliği’nde yeğeni Şeyh.Mûeyyid bulunuyordu.

1398 tarihinde Kadı Burhaneddin bir savaşta ölünce, şehir, Osmanlı Hükümdarı I. Bavezid‘e geçti. Fakat Timur istilası üzerine bu yöre Karamanlılar’ın eline geçti. Dulkadirli Naşir al-Din Muhammed bunlarla mücadeleye girişti ve Memlûk Sultanı al-Malik al-Müeyyed‘in himayesi altına girdi. Gönderdiği ordu ile şehri zapt ettiren sultan tarafından Kayseri, kendisine, zeamet olarak verildi (1419). Bundan sonra Kayseri Dulkadırlılarile Karamanlılar arasında sık sık el değiştirdi. Dulkadırlılar, Karamanlılar’a karşı Osmanlı Devleti’nden yardım istediler. II. Mu-rad şehri kuşatma ile zapt ederek, Dulkadırlılar’a verdi. (1436). Bir başka söylentiye göre II. Murad‘ın Karamanlı İbrahim Bey ile barışmasından sonra, Dulkadirli Süleyman Bey, kayseri’yi uzun bir süre kuşattı ve zapt etti. Bununla beraber, Kayseri Kalesi’nde bulunan 1431-32 tarihli bir kitabe Dulkadirli Naşir al-Din Bey‘e ait ise de 1465-1466 tarihli bir başka kitabe, Karamanlı Pir Ahmed Bey’e ait bulunmaktadır. Ertesi yıl Fatih Sultan Mehmed Konya’yı zapt ederek, Karamanlılar Devleti’ne son verince, Kayseri’nin Dulkadırlılar’ın eline geçmesi muhtemeldir. II. Bayezid devrinde, Osmanlı  Mernlûk Devleti rekabeti sırasında, Mısır Ordusu bir aralık Kayseri’yi kuşattı ve 1508’de Şah İsmail Safevî kuvvetleri buraya bir akın yaptılar. Dulkadırlılar’ın bu havalideki faaliyetleri, Sultan Selim’in sefer dönüşü(1515). Ala al-Davla Bey’i, Hadım Sinan Paşa aracılığı ile, idam ettirmesiyle sona erdi. 1600 tarihinde Celâlî sergerdesi Karayazıcı Halim Şah, hükümet kuvvetlerini Kayseri Ovası’nda yenerek, İbrahim Paşa‘yı kaleye kapanmak zorunda bıraktı. 1624’te âsi Abaza Hasan kuvvetleri, Sadrazam Çerkeş Mehmed Paşa tarafından, bu civarda Karasu mevkinde dağıtıldı.

1649‘da Kayseri‘yi ziyaret eden Evliya Çelebi, eski Kayseri’nin yüksek bir dağın eteğinde bulunduğunu, yeni Kayseri’nin burada 8 bin adım kadar uzak bir yerde ve ovada kurulduğunu, kale içinde zahire ambarları ve 600 ev bulunduğunu belirtir. Gezgincilerin bayındır diye nitelendirdiği Kayseri’de, deri sanayi çok revaçta idi. Özellikle Kayseri sarı sahtiyanının ününden, gerek Evliya Çelebi, gerek Kâtib Çelebi söz ederler. Pastırma imali daha o zaman vardı.

XIX. yüzyılın başlarında Kayseri’nin nüfusu 25 bin kadar tahmin edilmekteydi. Bu arada 1813 yılında Kayseri Mutasarrıfı olan Memiş Paşa zamanında Kayseri’de eşkıya ayaklanmaları baş gösterdi. Bunlar özellikle Kayseri Rum reayasına saldırmaktaydılar. Bu eşkıya sindirildikten sonra 1814 yılında Boyuinceli aşireti Beyi Piroğlu Mehmed Bey ile aynı aşiretten Boz Musaoğlu Ebubekir, rekabet yüzünden aşirete karşı zulüm ve baskı yapmaya başladılar. Ancak her iki elebaşı da hükümet kuvvetleri tarafından yakalanarak İdam edildi. 1820 yılında Akbıyıkoğlu adlı bir şaki daha türedi ancak, bu da Kayseri ve Bozok Mutasarrıfı Hüseyin Paşa tarafından yakalanarak idam edildi. 1827 yılında Kayseri’de bir kıtlık olmuş, bunun sonucu da şehirde büyük bir zahire sıkıntısı baş göstermiştir. 1829 yılında Kayseri ve köylerinin, vergilerinin ağır olmasını bahane eden 2 bine vakın hane, Niğde ve Nevşehir, Ürgüb, Bereketli, Akdağmadeni, Kars, Bozok gibi yerlere göç etmişler, bunun üzerine hükümet önlem olarak vergi yükünü azaltarak, göçmenlerin eski yerlerine dönmelerini sağlamıştır. 1834 yılında yapılan bir tahrirde, toplam 11 bin 900 ev, 60 bin nüfus bulunmaktaydı. 1837 yılında Kayseri Sancağı kazası ve köylerindeki İslam ve reayanın emlak ve arazileri yazılarak yeni kayıtlarına göre vergi sistemine bağlanmışlardır.

XIX. yüzyılın sonlarında Kayseri’nin nüfusu 72 bin kadardı. Yine bu yüzyılın ikinci yarısına doğru şehir, Anadolu içinde birtakım dini misyonlara merkez idi. Şehrin bağlılarından Talas’ta Amerikan ve Cizvit kolejleri ile Zencidere’de Rum öğrenim kuruluşları vardı.

XIX. yüzyıl sonunda şehrin ticarî faaliyeti oldukça gelişmiş durumdaydı. Şehirde halıcılık, dokumacılık, dericilik ve bakırcılık yapılırdı. Şehir civarından çıkartılan küherçile, yerinde tasfiye edildikten sonra, İstanbul’da Tophane’ye gönderilirdi. 1843 yılında, şehirde, Küherçile Fabrikası kurulmuş, 1846 yılında bu fabrikaya bir yenisi eklenmiştir. I. Dünya Savaşı sıralarında Kayseri, bütün Anadolu şehirleri gibi, bakımsız kaldı. Millî Mücadele ve bunu izleyen yıllarda şehir, yarı harap bir hale geldi. Cumhuriyet’ten sonra kalkınmaya başladı.

Çağlardan beri etkin bir merkez olma özelliğindeki Kayseri‘de Türk  İslâm döneminden kalma çok sayıda eser vardır.

Alaca Mescit, Talaş doğrultusunda uzanan bulvarın orta refüjünde bulunur. XIII. yüzyıl Selçuklu yapılarından olan bu cami, içten ve dıştan kare planlıdır. Giriş kapısı kuzey yönde, sol köşeye yakındır. Selçuklu tipi bir türbe kuruluşundadır. Dam örtüsü sekiz piramit biçimindedir. Taş oyma işçiliği özenlidir. Kubbe tümüyle yontu taşındandır.

Hacıkılıç Camii; İzzeddin Keykavus II. zamanında Ebu Kasım oğlu Tus’lu Emir Ali tarafından 1240 yılında yaptırılmış, Selçuklu Külliyesi tipindedir. Kıble duvarına dikey uzanan beş nefli camide daha geniş ve yüksek olan orta nef, ayrıca mihrap önü kubbesi ile belirtilmiştir. Caminin içi taş mihrap portallerin zengin süslemelerine uygun olarak işlenmiştir. Mihrap nişini çevreleyen iki geniş bordur geometrik yıldız ve düğümlü geçmelerle mukarnas nişi kavrayan sivri kemer ile süslüdür.

Huand Hatun Camii (Hond, Hunad, Honad); Alaeddin Keykubad l.’in eşi Mahperî Huand Hatun tarafından yapımına başlatılmış ve oğlu Gıyaseddin Keyhüsrev II zamanında 1238 yılında tamamlanmıştır. Cami, medrese, türbe ve hamamdan oluşan külliyenin bir parçasıdır. Bu külliye, Anadolu Selçuklullar’ın ilk külliyesi olması bakımından önemlidir. Cami, ilkin 52.30×43.70 metrekarelik bir alanı kaplamaktaydı. Bu dikdörtgen yüzey, kare kesiti ayaklarla küçük eksene göre sekiz, büyük eksene göre de on kemer gözüne bölünmüştür. Mihrabın önünde ve solunda ortasında iki kare alan vardır. Çokgen biçiminde bir kasnağa oturan bîr kubbe ile kapalı olan ortadaki kare yüzey ise XIX. yüzyılda yapılmıştır, iki büyük taç kapıdan biri kuzeybatı köşesindedir ve türbe avlusuna bakan kapı revakına açılmaktadır. Minaresi 1726 yılında yaptırılmıştır.

Kölük Camii

Kölük Camii

Kölük Camii, ilk olarak Yağı basan tarafından yaptırılmış, daha sonra İzzeddin Keykavus I. zamanında, Yağı basan oğlu Mahmud’un kızı Atsız Elti tarafından onartılmıştır.(1210) Kesme taştan sade ve gösterişsiz bir yapıdır. 1335‘te depremden yıkılan cami, Kölük Şemseddin tarafından onarıldıktan sonra bu adı almıştır. Selçuklulardan kalan en görkemli mozaik çinili mihrap bu camide bulunmaktadır. Taş süslemelerin hâkim olduğu Kayseri mimarisinde tek eser olarak görünen bu mozaik çinili mihrap, şaşırtıcı kalitesi ile, her iki onarım tarihine de uymayan bir üslûp göstermiştir.

Ulu Cami, Kılıçarslan oğlu Keyhüsrev zamanında Yağı basan’ın oğlu Muzafferüddin Mahmud tarafından 1205 yılında yaptırıldı. Kitabede belirtilmemiş olmakla beraber, bunun bir onarım sonucu konulduğu bilinmektedir. İlk camiin, Niksar ve Tokat’taki kubbeli medreseleri yaptıran Yağı basan tarafından XII. yüzyıl ortalarında yaptırılmış olduğu tahmin edilmektedir. Minaresi batı kenarı ortasında yükselmektedir. Kıble duvarına paralel uzanan beşer kemerli, sekiz nef, iki yanda dikey kemerlerle, ortada ise kubbelerle kesilmiştir.

Kayseri’de Selçuklu döneminden kalan hamam olarak yalnızca Huand Hatun Hamamı kayda değer niteliktedir.

Huand Hatun Hamamı, Alaeddin Keykubad‘ın karısı Mahperî Huand Hatun adına yaptırılmıştır. Çifte hamamdır. XIII. yüzyıl hamamlarından biridir. Erkekler bölümü, üstü belirli aralıkta kesme taş kemerlerle kavileştirilen sivri tonozlu soyunma yeri, bitişiğinde iki yanda tonozlarla desteklenmiş eliptik bir kubbe ile örtülü helayı içine alan sivri tonozlu soğukluk ve ortada büyükçe bir merkezi kubbe çevresinde aksiyal biçimde düzenlenmiş, sivri tonozlu dört eyvan ile, bunların aralarında yer alan kubbeli dört halvetten ibaret sıcaklıktan oluşur.

Tuğla ile inşa olunan kubbeler, yer yer değişik biçimler gösteren üçgenli bingilerle taş duvarlara oturtulmuştur. Kadınlar bölümü ise ortadan kesme bir taş kemerlerle desteklenen, sivri toncda soyunma yeri ile, planda erkek bölümüne doğru bir çıkıntı yapan üstü elipti kubbeli hela, yine kubbeli bir ara hacim ile geçilen kubbeli soğukluk ve bunun yanında yine kubbeli bir halvet, ortadaki merkezi kubbenin etrafında haç varı biçimde düzenlenmiş sivri tonozlu üç eyvan ile bunların arasında yer alan biri kubbeli, öteki piramidal tonozlu iki köşe halvetinden meydana gelen sıcaklıktan oluşur. Kadınlar bölümünün kubbeleri de tuğla ile inşa edilmiştir.

Karatay Hanı, Kayseri-Malatya yolunda. Atabey Emir Celaleddin Karatay tarafından yaptırılan holü, Alaeddin Keykubad zamanında, avlusu Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında tamamlandı.(1240-1241). Klasik Selçuklu kervansarayları planında, bazıları yivli ve düğümlü olan pekiştirme kuleleri ile bir kale gibidir Avluya götüren sivri kemerli yüksek giriş eyvanının çok heybetli bir görünüşü vardır. Sağında kubbeli mescit, soluda çapraz tonozlu türbe yer alır. Mescidin kapısı da küçük bir portal biçiminde avluya açılmaktadır.

Sultan Hanı, Kayseri Sivas yolunda Palas köyünde olup, Alaeddin Keykubad tarafından 1232-1236 yılları arasında yaptırıldı. Masif duvarlar ve çeşitli pekiştirme kuleleri ile dış görünüşte kale görüntüsü hâkimdir. Ortadaki köşk mescit, kalanlar içinde en iyi durumda olup, yapının diğer kısımları harap durumdadır. Avlunun kuzeybatı köşesinde, kubbeleri ile hamam yer almaktadır. Kemer yüzlerinde iki taraftan gelen yılan ejderlerin başları, açık ağızları ortada birleşmektedir. Pandantifler üzerine oturan aydınlık kubbesinin külahı yıkılmıştır. Tamburda, sağır sivri kemerlerle, dilimli kare biçiminde dört pencere sıralanmış, bunların üstüne, kabartma olarak seyrek istifli Kur’an kitabesi yazılmıştır.

Kayseri’de Selçuklu döneminden kalma birkaç köprü vardır. Ancak bunlardan en önemlisi, Tek göz Köprüsü’dür.Tekgöz Köprüsü, Selçuklular tarafından Kızılırmak üstüne yaptırılan ilk köprüdür (1202). Kılıçarslan ll.’nin oğlu Rükneddin Süleyman tarafından yaptırılmıştır. Sülüs hatlı bir kitabesi vardır. Esası tek sivri kemerdir. Taşkın gözü sonradan eklenmiştir. Boyu 119.75 metre, tüm eni 7.70 metre, büyük kemerin açıklığı 27 metre, yüksekliği 18 metredir. Köprü kızılımtrak ve sarımtrak taşlardan yapılmıştır. Halen kullanılabilir durumdadır.

Kayseri yöresinde Selçuklu dönemi eski eserler bütününün önemli bir bölümünü de köşkler oluşturmaktadır. Haydar bey Köşkü, Kayseri’nin Argıncık köyünde bulunur. Muhtemelen 1252 yılında yaptırılmıştır. Kesme taştan yapıldığı için bu köşk sağlam olarak günümüze gelebilmiştir.

Hızır İlyas Köyü, Erkilet yöresinde Gıyaseddin Keyhüsrev II. tarafından 1241 yılında yaptırılmıştır. Halen harap durumdadır. Koyu renkli, düzenli taştan sağlam bir yapı olup, anıtsal ve zengin süslemeli, güzel portali mermerdendir.

Keykubadiye Köşkleri, Kayseri yakınında, Alaeddin Keykubad‘ın yazlık sarayını oluşturan, küçük bir gölün kuzey kıyısına sıralanmış üç köşktür. 1224-1226 yıllarında yapıldığı sanılmaktadır.

Orta çağ’da Kayseri’de çok sayıda medrese vardır. Bu sebeple kent, bu dönemde bir üniversite şehri görünümündedir.

Çifte Medrese, Kayseri’de bulunan ilk Selçuklu eseridir. I. Gıyaseddin Keyhüsrev‘in yaptırdığı tıp medresesiyle kız kardeşi Gevher Nesibe Hatun‘un yaptırdığı şifaiyeden ibarettir (1205). Bina birbirine bitişik açık aviu iki yapıdan oluşur. Birinin diğerinden daha geniş olması dışında her iki yapı da tipik medrese şemasına uygundur.

Gerek şifaiye, gerekse medrese bir açık avlu çevresinde düzenlenen dört eyvanlı şemaya uygun olarak inşa edilmiştir. Şifaiye dış ölçüleri 41 x32.5 metre olan dikdörtgen biçiminde bir yapıdır. Dört köşe avlusunun bir kenarı 12.50 metre olup, üç yanı üç kemerli revaklarla çevrilidir. Ana eyvanın önüne rastlayan dördüncü revak tek açıklıkla yapılmıştır. Eyvanlar geniş açıklıktı orta kemerlerin gerisinde bulunur. Ana eyvanın iki yanında odalar konulmuş, bunlardan batıdaki küçük bir oda, doğudaki ise birinden ötekine geçilen iki dikdörtgen oda şeklinde düzenlenmiştir. Portal yapının uzunlamasına ekseni üzerine rast gelmez. Avlusunun batısındaki revakın ekseni üzerinde bulunur.

Tıp medresesi bitişiğindeki Gevher Nesibe Sultan‘ın biraderi İzzeddin Keykavus‘un inşa ettirdiği yapının dışardan kapısı yandadır.

İçeri girildiğinde revaklı bölüm karşıya gelir.İki binadan meydana gelen iki kapılı manzumede yalnız şifaiyenin portali üzerinde bulunan yazıt, günümüze kadar gelmiştir. Yazıttan şifaiyenin Kılıçarslan’ın kızı, Gevher Nesibe Hatun’un vasiyeti üzerine inşa edildiğini öğrenmekteyiz.

Hacıkılıç Medresesi, Kayseri’de aynı adlı camiin yanındadır. Külliyenin cami ve medrese bölümlerine her ikisi de yapının doğusunda bulunan iki ayrı portalden girilir. Medresenin portali kuzeydedir ve girişinde giriş eyvan da birincinin karşısında, avlunun güneybatı köşesinde yer alır.

Hatuniye Medresesi, Dulkadîroğulları’ndan Melik Nasüridin Mehmed Bey tarafından yaptırılmıştır (1431-1432). Yapı iki eyvanlıdır. Devşirme sütunlar ve başlıklarla revaklı dikdörtgen avlunun iki tarafında tonozlu beşer medrese hücresi giriş eyvanının karşısında dik tonozlu ana eyvan, bunun iki tarafında kubbeli birer dershane, giriş eyvanının iki tarafında ise avluya bakan tonozla örtülü derin bir niş yer almaktadır.

Huand Hatun Medresesi‘nde dikdörtgen avluyu üç yönden revaklar çevirmektedir. Taçkapı batı yöndedir. Cami gibi medrese de kesme taşlarla örtülüdür, sivri beşik tonozludur.

Kölük Camii Medresesi, aynı adlı camie bitişik olup, ilk olarak Danişmendliler zamanında 1135-1142 yılları arasında yaptırılmıştır. Binanın kuzey cephesinde bulunan iki kapıdan sağdaki, medreseye aittir. Kapıdan dar bir merdivenle çıkılan küçük bir fevkani avluya geçilir. Avlunun doğusunda bir kenarı 4.50 metre olan harap bir oda vardır. Medrese, bir yanı camiin içine bakan bir koridor üzerine sıralanmış hücrelerle kapının yanındaki kare odadan oluşur. Kare oda, öğretmen odası olabilir.

Köşk Medrese, gerçekte medrese olmayan ancak avlunun ortasında bir türbe bulunan ribat, yani zaviyedir. Şehrin 1 kilometre uzaklığında bulunmaktadır.

XIII. yüzyılın ortalarında Eretna-oğullarından Sultan Süli Paşa‘nın kızı adına yapılmıştır. Planı kareye yakın bir dikdörtgen çatkı ile çerçeve içine sığdırılmıştır. Kuzey yöndeki bir cümle kapısıyla binaya girilmektedir. Kapının arkasında eyvan biçiminde avluya açılan holü bulunmaktadır. Holden kapılarla yandaki odalara geçilerek yukarı kat odalarına çıkılmaktadır. Avlu bölümünün tabanı karedir. Çevre duvarı önüne sıralanmış revaklar vardır. Yapı malzemesi olarak bütün duvar yüzeylerinde.revak kemer ve ayaklarında tonoz, yüzlerinde yontu taşı kullanılmıştır.

Sahibiye Medresesi, Selçuklu Veziri Hüseyin oğlu Fahreddin Ali Sahib Ata tarafından 1267 yılında yaptırılmıştır. Açık bir dikdörtgen avlu çevresinde düzenlenmiş dört eyvanlı ve büyükçe bir yapıdır. Beden duvarları büyük kesme taşlarla örülmüş, cephesinin köşelerine yuvarlak istinad payeleri konmuştur. Bu hali ile dışardan sağlam bir kale görünümündedir.

Saraceddin Medresesi, Emir Saraceddin Bedri tarafından 1238 yılında yaptırılmıştır. Huand Hatun Medresesi’ne benzediğinden halk arasında “Küçük Huand Hatun” Medresesi de denilir. Medreseye güney cephesinin ortasında büyük ve ağır bir niş içersindeki kapıdan girilir. Kapının iç tarafındaki çift merdiven çatıya çıkar. Dar avlunun çevresini dönen kemerli revakın gerisinde, yanlarda dörder hücre, kuzeyde de ana eyvan bulunur. Eyvanın önünde revak derin ve çapraz tonoz olarak yapılmıştır.

Kayseri’deki türbe ve kümbetlerin büyük çoğunluğu, Selçuklular ve beylikler döneminde yapılmıştır. Kentte mevcut çok sayıdaki türbenin bir bölümü, cami, medrese gibi binaların içinde, bunların banileri olarak inşa edilmiştir.

Alicafer Kümbedi (Caferali Kümbetti), Eretnaoğullarına mal edilen XIII. yüzyıl yapısıdır. Yapının alt kısmında bir lahit odası, üst kısmında da dikdörtgen kuruluşta bir giriş odasıyla sekizgen planda bir sanduka veya mescit vardır. Türbeyi taşıyan kare şeklindeki taban, dış zeminden 50 santim kadar yüksekliktedir. Sekizgen planda olan türbe kitlesinin dış köşelerinde teras biçimli enlice sahanlıklar görülmektedir.’kümbetin büyük tabanı, düzgün kesme taşlarla işlenmiş silmeli ve kitabelidir.

Çifte Kümbet, Eyyübîler’den Melik ül-Ebubekir kızı ve Keykavus l‘in eşi Melike Adiliye adına yaptırılmıştır (1247). Kübik taban üzerine sekizgen gövdeli olup, yıkılan piramit külah altından kubbesi meydana çıkmaktadır.

Çift Medrese Kümbeti, Kılıçarslan ll‘nin kızı Gevher Nesibe Hatun için .yaptırmıştır.Çifte Medrese’nin içinde bulunur (1206). En erken Selçuklu yapılarından olup, dört eyvandan sağ yandakinin arkasında yer alır. Tümü ile kesme taştan yapılmış, içten tromplu kubbe ile örtülü, dıştan sekizgen biçimde ve piramit külahlıdır..

Döner Kümbet (Şahcihan Hatun Türbesi), 1276-1279 yıllarında Sultan kızı Şahcihan adına yaptırılmıştır. Kare bir gövdeyle yerine oturtulan türbe, dört köşede iki dilimli kırma şevlerle 12 köşeli bir üst bedene tabanlık etmektedir. Alt taban içinde kare planlı bir lahit odası vardır. 12 köşeli ve yüzlü düşey üst gövde kısmıyla alt kitle, birbirine mukarnaslı bir silmeyle bağlanmışır. iç mekanın sade ve sakin anlatımına karşın, dış yüzü çok süslüdür. Dış yüzün kabartma geometrik süsleri arasında efsanevî yaratıkların kabartmabeti’mlemeleri de vardır. Bu betimlemeler özellikle giriş kapısı çevresindedirler.

Yapının alt kısmındaki dört köşe planlı ve sade yapılı taban, köşelerde ikişer şev dilimli 12 köşeli bir kaide şekline girmektedir. Düşey gövde, 12 köşeli bir çokgen şeklindedir.

Emir Ali Türbesi, Talas’a giden yolun batı yönündedir. H. 751 yılında (1350), yapılmış olduğu kitabesinden anlaşılmaktadır. Türbe yapısının bünyesi, düzgün yontu taşlı bir kuruluştadır. Bütün kuruluş, kareye yakın dikdörtgen çevreli bir plan içinde derlenmiştir. Mescit kısmına, kuzey taraf duvarı ortasında, iki taraflı bir merdivenle çıkılan bir kapıdan girilmektedir. Harap durumda olan türbe 1955 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir.

Huand Hatun Türbesi, Alâeddin Keykubad l’in eşi ve Keyhüsrev ll’nin annesi Mahperî Huand Hatun için yaptırılmıştır(1238). Huand Külliyesi içinde, camiin medreye bitişen köşesine sonradan eklenmiştir. Tümü ile kesme taştan yapılan, piramit külahlı sekizgen kümbet, altı sıra mukarnaslı mermer bir taban üzerine yükselmektedir.

Melik Gazi Türbesi ve Kalesi, Kayseri-Pınarbaşı yolunun 84. kilometresinde kuzeye sapan yol üzerinde Melikgazi veya Türbe denilen köydedir. Kare planlıdır. Alttaki lahit odası haç şeklinde bir plana, üstteki sandukalar odası ise, kare plana sahiptir. Mezar odasını oluşturan bodrum dış yapı bakımından taşla örtülü kârgir bir bünyeye sahiptir. Duvarların iç yüzleri ve tonozlar tuğla örgülüdür. Temel duvarlarının üst kısım duvarlarına mesnet oluşturacak dar alanlarının dış yüzleri kesme taş ile işlidir. Kubbe içten balık sırtı motifi şeklinde düzenlenen tek merkezli, kaplama tuğla dairelerle süslüdür. Üst bölümdeki 7 temsilî tabuttan 6’sı bir sırada, bir tanesi ayrı durur. Bunun Melik Gazi‘ye ait olduğu söylenir. Türbe ve çevredeki mezarlar 1213 yılında yüksek bir duvarla çevrilmiştir.

Melik Gazi Kalesi, Sultan Han’a kuşucumu 40, Karatay’a 26 kilometre uzaklıktadır. Samantı Vadisi ve Kayseri  Elbistan Malatya yolunu yüzyıllar boyunca kontrol altında tutan bir anıttır.

Yapı tekniği bakımından kalın bir yığma bünye gösteren kalenin en eski parçaları kesme taş tekniğiyle işlidir. Bunların iç yüzleri bol kum harçlı kalın dolgular halindedir. Kesme taşlar bazalt ve andezit olup, iç bölümlerde mermerleşmiş kalker de kullanılmıştır. 9 tane yuvarlak, bir adet köşeli ve 3 adet beş yüzlü kulesi vardır.

Sırçalı Kümbet, XIV. yüzyıl yapısı olup, Eretnaoğullarına mal edilmektedir. Dört köşe bir taban üzerine oturtulmuştur. Yuvarlak planlı bir mescidi vardır. Mescit odasında (Sanduka odası), üç pencere görülmektedir. Kümbet dışta taban yapısı bakımından Cafer Ali Kümbeti taban yapısına benzemektedir. Silindir şeklinde inşa edilen türbenin kubbesi huni biçimdedir. Türbe binasının dış bünyesi, çok düzgün kesme taşlarla işlenmiştir. Giriş basık kemerlidir. Kümbetin kubbe üst örtüsü 1940 yılındaki restorasyon çalışmalarında yarım küre şeklinde kaplanmıştır.

Kayseri’de Osmanlı dönemi yapıları, Selçuklu dönemi kadar olmamakla birlikte, bazı önemli izler bırakmıştır. Osmanlı dönemi camilerinden en önemlileri Kurşunlu Camii ve Fatih Camii’dir. Kale Camii adıyla da bilinen Fatih Camii 1478 yılında Fatih Sultan Mehmed’in emriyle yaptırılmıştır. Kentte ayrıca Bezircilioğullarından İsabey b. Hacı Sinan Bey tarafından 1552 yılında yaptırılan İsabey Mescidi ile Bayraktar Yanık Ömer Ağa tarafından 1723 yılında yaptırılan Yanıkoğlu Camii de Osmanlı dönemini yansıtan camilerdir.

Kurşunlu Camii (Ahmed Paşa Camii), 1585 yılında yaptırılmıştır. Mahallî söylentiler bu camiin Mimar Sinan tarafından yapıldığı yolunda olmakla birlikte, inşaatı Sinan’ın bizzat yönetmediği ancak, mimar başısı olarak planlarını onamış olduğu kabul edilebilir.

kayseri

kayseri

Kare planlı namaz yeri bingilere dayanan merkezî bir kubbeyle örtülüdür. Osmanlı tarzında istalaktitli mermer giriş kapısı ve revaklı son cemaat yeri, yapılış dönemi için karakteristik özellikler taşır. Bu cami yanına Mutasarrıf Osman Nuri Paşa tarafından Nuriye Medresesi inşa edilmiştir (1835).

Kayseri’de Damad İbrahim Paşa‘nın 1725 yılında yaptırdığı Vezir Hanı, Osmanlı döneminin özelliklerini taşıyan en önemli handır.

Kapısını n üstünde kitabe yeri vardır, ancak boş bırakılmıştır. Hanın İbrahim Paşa öldüğü sırada henüz bitmemiş olması sebebiyle boş bırakıldığı sanılmaktadır, ilginç bir yapıdır. Dış ve iç kısım olmak üzere iki bölüme ayrılır. Çevresinde üstü taştan yapılmış kemerlerle örtülmüş birçok oda bulunmaktadır. İki katlıdır ve iki kat arasında büyük çaplı merdiven vardır.

Kayseri iç kalesi, çeşitli bilim adamlarınca Fatih devri Osmanlı mimarisi özelliklerini taşıyan bir eser olarak kabul edilir.

Eski varlığı ve sonradan yapılan ekleri ile Orta çağ eseri olan kalenin ayakta kalan bölümü XIV. yüzyıl içinde yapılmıştır. Biri dış şehir sur ve burçlarının meydana getirdiği geniş korunma çevresi, öteki ise başlı başına bir kale görünümünde olmak üzere İki bölümden ibarettir. Dış kalenin birçok önemli parçası harap durumdadır, içkale, uzunluğu doğu-batı yönünde olmak üzere, dış şehir surlarının kuzey ucuna iki kemeri ile bağlanarak, klasik bir düzende oturtulmuştur.

İç kalenin doğu yöndeki beden duvarlarının köşe ve ortalarında, düzenli aralıklarla kurulmuş, dört tane, dikdörtgen planlı burç bulunmaktadır. İç kalenin, biri güneyde, öteki doğuda olmak üzere iki kapısı bulunmaktadır.

Kayseri’de Selçuklular zamanında da çarşı ve bir bedestenin mevcut olduğu çeşitli kaynaklar aracılığıyla bilinmektedir. Bununla beraber bugün kentte bilinen çarşıların yapılış tarihleri daha çok Osmanlı dönemine karşı gelmektedir.

Mevcut kapalı çarşıların en eskisi Gön Hanı yakınındaki “Pirinççiler Çarşısı”dır. Eski kayıtlara göre Gön Hanı’yla bu bu çarşının 1552 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır. Çarşının bu ilk kısmı, daha sonra ek olarak yapılan kısımlarından mimarî olarak da farklıdır.. Eski kısmın tavanları kemerleri basık, pencereleri yuvarlak yapılmıştır.

Diğer kapalı çarşılar ise 1849 yılındaki büyük yangından sonra yapılmıştır. Mahmud Kadı Vakfiyesi kayıtlarına göre, 1570 yılında Kayseri çarşıları bugünkü gibi Uzun çarşı, Tüccarlar Çarşısı, Bezzazistan, Saraçlar, Meydankapısı gibi birtakım bölümlere ayrılmış durumdaydı.-

Bu yapılardan başka, Kayseri’de XIX. yüzyılda onarılan veya yeniden yapılan yapılar şöyle sıralanabilir 1801 yılında Cami-i Kebir doğusunda Cafer Ağa oğullarından Cafer Fevzi Efendi oğlu Reisülküttab Mehmed Raşîd Efendi tarafından bir kütüphane yaptırılmıştır. 1846 yılında kışlanın onarımı tamamlanmış, 1879 yılında mevcut hapishane içerisine bir hastahane inşa edilmiş, 1896 yılında ise Hükümet Konağı’nın onarımı yapılmıştır.

Şehirde yaşayan Hristiyan dinine mensup vatandaşlar için ise, Tavas köyünde bulunan Rum kilisesinin onarımı(1819) yapılmış, Zencidere köyündeki Ayaperver Manastırı yanında bir Eytamhâne (Yetimhane) yapılmış (1895), Aksapolis Mahallesindeki Rum kilisesinin (1904), Zencidere köyündeki Rum manastırının bahçesindeki okulun (1905-71) yapımı gerçekleşmiştir.

Kayseri meydanı

Kayseri meydanı

Kayseri Cumhuriyet meydanı

Kayseri Cumhuriyet meydanı

kayseri

kayseri

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git