Kilis

KİLİS(Eski adları: Ciliza Siva Urmagıganti, Gilza, Kajcıs, Kiliz, Kilizi, Kilizi, Korüs)

Şehrin geçmişi muhtemelen çok eskidir. Bir Asurî belgesinde “Kilizi” adlı şehirden söz edilir. Şehir bir süre Roma, Arap ve Bizans egemenliğinde kaldı. Abbasoğulları zamanında, Bizanslılardan korunmak amacıyla, Orta Asya’dan, Oğuz Türkleri’nden savaşçılar getirilmişti. Bu devirden sonra bu bölgeye Oğuz Türkleri’nin yeri olarak bıkılmıştır. XI. yüzyılın son yıllarında Haçlılar’ın istilasına uğrayarak Uria(Edessa) Kontluğu topraklarına katıldı. Fakat XII. yüzyılın ortalarında burada yeniden İslam egemenliği kuruldu. Daha sonraları Timur’un istilâsı sırasında tahrip edildi. Kilis’in asıl önemi, XVI. yüzyıl başlarında, buraların Yavuz Sultan Selim devrinde, Osmanlı topraklarına katılmasından sonraya rastlar. Öte yandan, Kilis‘in kuruluşundan beri, bugün bulunduğu yerde olduğu söylenememektedir.

Evliya Çelebi, şehrin fethi sırasında 3 bin kadar şehit verildiğini yazar. Bugün de Meşhetlik Mahallesi adlı bir şehitlik mahallesi vardır.

Osmanlı egemenliğine girdikten sonra Kilis, sancak merkezi olarak Haleb eyaletine bağlandı, sonra valide sultanlara has olarak verildi ve bazen mütesellimler tarafından yönetildi. XVII. yüzyıl ortalarından XIX. yüzyıl başlarına kadar zaman zaman mütegallibe ve dere beylerinin hükmüne giren Kilis, 1831‘de Kavalalı İbrahim Paşa’nın Mısırlı kuvvetleri tarafından işgal edildi ve bu işgal sırasında şehrin batı tarafından halktan alınan ağır vergilerle, büyük bir kışla yaptırıldı ve Mısırlılar ekildikten sora bu kışla harap oldu. XIX. yüzyılda sonlarında, yeniden Haleb vilayetinin merkez sancağına bağlı bir kazanın merkezi oldu.

XIX. yüzyıl sonunda kaza olan Kilis, bir kaymakam ve onun 9 müdürü tarafından yönetilmekteydi. 9 nahiye¬si ve 570 köyü vardı. Toplam nüfusu 83 bin 888 kişiydi. Kazada toplam 72 okul vardı. Bu okullardan 65’i Müslümanlara, 7’si ise Hristiyanlar’a aitti.

Kaymakamlık binasının bulunduğu Kilis kasabası, Haleb’in 66 kilometre kuzeyinde kuruluydu. Kilis ile Haleb arasında Halep – İskenderun yoluna bağlanan 74 kilometrelik bir karayolu vardı. Bu yol Haleb’in 50 kilometre kuzeybatısından geçiyor ve Maşaali’den kuzeydoğuya saparak Kilis ve Ayıntab‘a gidiyordu, Kilis ile Antet arasındaki uzaklık 69 kilometreydi.

XIX. yüzyıl sonunda bayındır durumda olan Kilis’te 74 cami, 12 mescit, 4 tekke, 24 medrese, 1 karantina binası(1847), 1 hapishane (1879), 3 kilise vardı. Bunlardan başka, Kilis’te 5 hamam, 740 dükkân, 7 han, 11 fırın, 120 kumaş fabrikası, 15 kahve, 1 eczane ve 4 bin 100 ev vardı. Kazada 2 sabun fabrikası ve yerli halkın ihtiyacını karşılamak üzere 20 kadar değirmen bulunmaktaydı.

Kilis, Birinci Dünya Savaşı sonunda İngilizler tarafından işgal edildi (9 Ocak 1919). Aynı yıl Ekim ayı sonunda Fransızlar’a bırakıldı. Türkiye ile Fransa arasında yapılan Ankara Antlaşmasına uyularak (1921), Kilis’in bahçelerinin büyük kısmı Suriye topraklarına bırakıldı. 1926 Türkiye Suriye arasında yapılan sınır düzeltilmesi sonunda bahçelerin bir kısmı ile birkaç köy yeniden Türkiye’ye geri verildi.

Kilis kasabası ve çevresinde H. 1151 (1738), 1222 (1807) ve 1236 (1820) yıllarında üç önemli deprem olmuş ve 26 Zilhicce 1236 (1820) tarihinde meydana gelen depremde birçok bina yıkılmış, evlerin kuyularından sıcak sular fışkırmıştır. Halkuzun süre çadırlarda yaşamak zorunda kalmıştır.

Şehrin geçirdiği ikinci büyük tehlike ise H. 1131 (1718), 1174 (1760), 1201 (1786) ve 1244 (1828) yıllarındaki veba salgınıdır. Bu salgınlarda binlerce kişi ölmüş. H. 1174 (1760) yılı salgını iki yıl sürmüş, daha sonra aynı şiddeti ile 1201 (1786) yılında tekrar baş göstermiştir.

Şehrin yaşadığı bir başka afet ise, H. 1150 (1737), 1206 (1791) vez 1220 (1805) yıllarına rastlayan kıtlıktır. Daha sonra H. 1333 (1916) yılında, savaş sebebi ile yeni bir kıtlık doğmuş ve beraberinde şiddetli bir pahalılığı getirmişti. Yiyecek bulamayan fakir halk, mezbahada kesilen hayvanların kanını içmeye, kırlardan topladıkları otları yemeye başlamıştır. O zamanın halk şairlerinden bir aşık, bu dururumu destanı ile dile getirmektedir.

“1333 yılında pahalılık geldi cihana  ot yenildi, kan içildi, el yezmez oldu nane.”

Kilis tarihinde önemli rollerin oynayan Canbolad Ailesi’nden Kasım Bey’in oğlu Canbulad, Yavuz Sultan Selim tarafından saraya alınmış, daha sonra kendisine Kilis ve çevresinin yönetimi verilmiştir. Canbulad, 1517 yılında Magosa’yı fethi sırasında ölmüştür. Kilis’te 2 hamam, 100 dükkanlı bir bedesten, sabun haneler ve medreseler yaptırdığı bilinmektedir.

Kilis’te en eski yapı“Ulucami”dir. Plan ve taş işçiliği bakımından Memlûk mimarî özelliğini gösterir. Çerkez Memlûkluları devrinden kalma “Akçanın Camii”dışında, Memlûklular devrine ait yapılar yıkılmıştır.

Kilis’teki camilerin birçoğu H. 900 (1494) yılından sonra inşa edilmiştir. Yalnız “Alacalı Camii”nin H. 865(1460) yılında inşa edildiğine dair Evkaf Dairesi’nde bir kayıt vardır. Ulucami, H. 790 (1388) yılında bir onarım görmüş. 930 (1523) yıllarında da Müderris Hacı Mustafa Efendi tarafından onarılmıştır. Bu onarım sırasında, camiin amut taşlarından birinin üzerinde eski Arap yazısı ile bir kitabe ve bu kitabenin altında 110 sayısına benzer bir şekil meydana çıkmışsa da, bunu çözmek mümkün olamamıştır.

1553 tarihli “Canbulad Camii” ile 1569 tarihli “Şeyh Camii”, ilk önemli Osmanlı yapıtlarıdır. Halk arasında “Tekke Camii” denilen Canbolad Camii’nin H. 961 tarihli Türkçe vakıfnamesinde Kilis kasabasının “Medine-i Kilis” olarak geçmesinden, o tarihlerde Kilis’in mamur bir yer olduğu anlaşılmaktadır. Üzeri kubbe ile kapatılmış olan ve yapısı İstanbul camilerini andıran Canbulad Camii’nin bitişiğinde bir mevlevî dergahı bulunur. Canbuladoğulları’nın Kilis‘te yaptırmış oldukları eserler arasında Evliya Çelebi’nin 1562-1563 tarihli bir kitabesini kaydettiği hama, 100 kadar dükkan içeren bedesten (bugün damı yıkılmış durumda) ikinci bir hamam, sabun haneler ve medreseler sayılabilir.

XVII. yüzyılda yapılan “Hindioğlu Camii”(1664) düz çatılıdır. 1683 tarihli “Çalık Camii”nin mihrap önü kubbelidir, avlusunda medrese odaları vardır. XIX. yüzyıl eseri olan “Cûneyne Camii”, üç kapılı ve düz çatılı bir yapıdır. “Kadı Camii”nin mekan ve son cemaat yeri, çapraz tonozla örtülüdür ve aynı yüzyılın özelliklerini gösterir.

Kilis Mevlevihanesi (1525), beş kubbeli bir yapıdır. XVIII. yüzyılda Nakşibendiliğe bağlı Şeyh Abdullah Efendi‘nin adına yapılan tekke, bir sütun sırasıyla iki nefe ayrılır.

Kilis’teki çeşmelerden başlıcaları: İpşir paşa Çeşmesi (1654), Fellah Çeşmesi (1787), Küçük Çarşı Çeşmesi (1836), Kavaf Çeşmesi (1884), Salih ağa Çeşmesi adlarını alır.

Kasabanın kuzeydoğusunda, Karataş Tepesi’nde, Hz. Muhammed‘in vahi katiplerinden Şerahbil b. Hasne’nin mezarı bulunur. Bu kişi, Hz. Ömer zamanında Halid ibni Velid’in kumandası altında Suriye’yi fethe gönderilen ordunun sol cenah kumandanı idi.

Osmanlı devrinde Kilis halkı genellikle kavuk üzerine sarık sarar ve cübbe giyerdi. Fesin kullanılmaya başlamasından sonra esnaf fes üzerine abani veya çenber, aydınlar beyaz tülbent sardılar. Daha sonra yalnız fes giyilmeye başlanıldı. Elbiseler, önü açık bir entari, bir don ve bir gömlekten ibaret olup, kış mevsiminde bunların üzerine bir aba giyilirdi. Osmanlı kadını, mavi dokuma çarşaf ve edik denilen sarı çizme ile’sokağa çıkar, evde daha basit bir entari ile dolaşırdı. Daha sonra dokuma çarşaf yerine ipekli kumaştan yapılan büzgülü çarşaflar ve son olarak pelerinli çarşaflar kadın giyimine hakim oldu.

Kilis - Ravanda Kalesi

Kilis – Ravanda Kalesi

kilis

kilis

 Kilis-şehir-merkezi


Kilis-şehir-merkezi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git