Kütahya Tarihi

KÜTAHYA(Eski adları: Seramorum, Kotiyom)

Kütahya‘nın tarihi çok eskiye dayanmaktadır. Frigler çağından beri Kütahya, bir çini ve seramik şehri olmuştur. Şehir sırasıyla, Hitit,Frigya, Lidya, Pers, Makedonya, Bitinya, Bergama krallıklarının yönetiminde bulunduktan sonra, M.Ö.62 yılında Sezar’ın damadı Pompeus tarafından Romalılara bağlandı. Roma İmparatorluğumun ikiye ayrılmasıyla (395), Doğu Roma’nın sınırları içine girdi.

Bizanslılar döneminde şehir Arap akınlarına uğradıysa da zapt edilemedi. Malazgird fatihi ve Kutalmışoğlu Süleyman’ın kardeşi Melik Mansur tarafından 1074 tarihinde fethedilerek Anadolu Selçuklu Devleti‘nin bir uç şehri oldu.

Kütahya fatihi ve muhafızı Melik Mansur‘un Selçuklu hükümdarı Melikşah’a karşı ayaklanarak, Kütahya’da beyliğini ilân etmesi üzerine, Melikşah, ümeradan Porsuk Bey komutasında bir ordu gönderdi, iki Türk kuvveti arasında Timberyus Çayı dolaylarında yapılan savaşta Melik Mansur öldürüldü.(1090), Porsuk Bey kuvvetleri Anadolu Selçuk Devleti adına Kütahya’ya yerleştiler. Bir süre Kütahya kale komutanı ve muhafızı olarak kalan Porsuk Bey‘den sonra şehir Bizanslıların, daha sonra Haçlı ordularının saldırılarına karşı koydu ve bir aralık 1101 yılına doğru Bizanslıların eline geçti, ancak kısa bir süre sonra yeniden Selçuk komutanlarından Umadüddin Hezarî Dinarı tarafından fethedildi. Kütahya’nın fatihi Umadüddin Hezarî Dinarî, kale muhafızı olarak burada epeyce kalmış ve birçok eser bırakmıştır. Daha sonra Selçuk Devleti Moğolların sıkjştırmasıyla iyice zayıf düştüğünden Germiyanlı Alişiroğlu’nun ayaklanması sonucu Kütahya dolayları Germiyan Beyliği‘nin eline geçti. Germiyanoğlu Yakub Bey, 1300 yılında Anadolu Selçuklu sultanlığından ayrılarak bağımsızlığını ilan etti ve böylece merkez Kütahya olmak üzere Germiyanoğulları Beyliği ortaya çıktı.

Kütahya, Germiyanoğulları zamanında tarihinin en parlak devirlerinden birini yaşadı, iktisadi ve fikri bakımdan büyük gelişmelere sahne oldu. Beyliğin merkezi olması sebebiyle Kütahya’da birçok mimarî eserler inşa edildi. Kütahya, Germiyanoğulları devrinde Anadolu’nun en önemli merkezlerinden biri oldu.

Son Germiyan Beyi II. Yakub Bey, erkek çocuğunun olmaması sebebiyle, ölümünde ülkesinin Osmanlılara verilmesini vasiyet etti. Bu maksatla, 1428 yılında Edirne’ye giden Yakub Bey, Sultan Murad tarafından törenle karşılandı. Bir süre Edirne’de kaldıktan sonra Kütahya’ya dönen Yakub Bey, 1429 yılında öldü ve vasiyeti üzerine Germiyan ülkesi Osmanlı egemenliğine geçti.

Germiyanoğulları arazisi Osmanlıların eline geçtikten sonra Kütahya bir sancak merkezi oldu. Osmanlılar tarafından buraya atanan il sancak beyi Kara Timurtaş Paşa’nın torunu ve Umur Bey’in oğlu Osman Çelebi‘dir. Daha sonra Kütahya şehzade sancak merkezi oldu. 1433 yılında Kütahya’da II. Murad‘ın oğlu Şehzade Ahmed bulunmaktaydı. Şehzade Ahmed‘in Kütahya Sancak Beyliği, Amasya Sancak Beyi olan kardeşi Şehzade Ahmed’in 1441 yılında ölümüne kadar sürdü. Bu tarihte kardeşinin yerine atanması sebebiyle Kütahya’dan ayrıldı. Şehzade Alâeddin’in Kütahya’dan ayrılmasından sonra burası Anadolu eyaletinin bir sancağı olarak yönetilmeye başlandı. Bu durum, Anadolu Beylerbeyi İshak Paşa’nın 1451 yılında Karamanoğulları ve Menteşeoğulları gailesini bertaraf ederek eyalet merkezini Kütahya’ya nakletmesine kadar sürdü.

Osmanlı yönetimi teşkilatında Anadolu eyaleti önemli bir yer tutmakta idi. Kütahya’nın bu eyaletin merkezi olmasından sonra buraya atanan Beyler beyi Gedik Ahmed Paşa, Davud Paşa ve Hersekzâde Ahmed Paşa sadrazam oldular. II. Bayezid zamanında, şehzadeler arasındaki rekabetten yararlanma yoluna giden Şahkulu, Antalya’da isyan ederek Karaman taraflarını almak için harekete geçti. Oldukça büyük bir taraftar kitlesine sahip olan ve Şah İsmail‘in halifesi olduğunu vurgulayan Şahkulu isyanını bastırmakla, Anadolu Beylerbeyi Karagöz Ahmed Paşa görevlendirildi. Ahmed Paşa, âsilere gereken önemi vermeyerek az bir kuvvetle bunları Kütahya önlerinde karşıladı. Yapılan savaşta esir edildi. Şahkulu, Kütahya’yı kuşatarak şehrin teslimini istedi ve mahsurlara gözdarı vermek amacıyla, Karagöz Ahmed Paşa’yı surların önünde idam ettirdi. Ancak şehir halkı teslim olmakta direndi. Bunun üzerine Şahkulu şehri ele geçiremeyeceğini anladığından surların dışındaki mahalleleri yağmalayarak Bursa’ya doğru hareket etti. Bundan haberdar olan Sultan Bayezid’in merkezden gönderdiği kuvvetler ile Şehzade Korkud ve Ahmed’in kuvvetleri Kütahya yakınlarında Altıntaş mevkiinde âsilerle karşılaştı. Şehzade Ahmed’in kişisel ihtirası sebebiyle ordudaki bazı hoşnutsuzluklar ortaya çıkmasına rağmen Osmanlı Ordusu Şahkulu’nun kuvvetlerini 1511 yılında yenmeyi başardı.

Kütahya Anadolu eyaletinin merkezi olması dolayısıyla Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Süleyman devirlerinde, Anadolu tarafından yapılan seferlerde hem bir toplantı yeri ve hem de önemli bir uğrak merkeziydi. Kanunî, Rodos seferine çıkarken, İstanbul’dan Kütahya’ya gelmiş ve buradan Aydın yoluyla Marmaris’e gitmiştir. 1542 yılında Kanunî’nin şehzadelerinden Bayezid‘in Kütahya Sancağı’nı yönetmeye memur edilmesi üzerine Anadolu eyaletinin merkezi yeniden Ankara’ya nakledildi. Bayezid, Kütahya’da 1558 yılına kadar sancak beyliği yaptı ve bu tarihte isyan sebebiyle Kütahya’yı terk etmek zorunda kaldı. Yerine diğer şehzade, Selim atandı. Selim, 1566 yılında babası Kanunî’nin ölümüne kadar bu görevde kaldı ve babasının ölüm haberini Kütahya’da aldı, buradan hareketle Belgrad’a gelerek Osmanlı tahtına geçti. Aynı yıl Anadolu eyaletinin merkezi yeniden Kütahya’ya nakledildi ve eyalet teşkilâtının devamı süresince, Anadolu eyaletinin merkezi olarak kaldı. XVI. yüzyılın ikinci yarısında Kütahya’da karışıklıklar çıkaran “Suhte Taifesi” ile doğudan gelerek uygunsuz hallerde bulunan “Gurbet Taifesi”nin adları geçmektedir.

XVII. yüzyılın başlarında Avusturya savaşlarının devam ettiği sıralarda Anadolu’da Celâlîler yağma ve tahribata devam ediyorlardı. Sadaret Kaymakamı Hafız Ahmed Paşa, Batı Anadolu’daki karışıklıkları önlemek için 1601 yılında Anadolu eyaletinin merkezi olan Kütahya’ya gönderildi. Bu sırada Celâli eşkıya reislerinden Deli Hasan, kendisini tedibe memur edilen Diyarbekir Beylerbeyi Hadım Hüsrev Paşa’nın takibinden kurtularak Ankara yoluyla Kütahya’ya geldi. Hafız Ahmed Paşa‘nın Deli Hasan’a karşı koyacak kuvveti olmadığından Kütahya Kalesi’ne kapanmak zorunda kaldı. Deli Hasan karşısında duracak kuvvet olmadığını anlayınca kaleyi muhasaraya başladı. Fakat şiddetli soğuk ve kar yağışı sebebiyle kuşatma ancak 3 gün sürdü. Celâli eşkıyası kale dışındaki evleri yağma ve tahrip ettikten sonra kışı geçirmek üzere Afyonkarahisar’a çekildi. Köprülü Mehmed Paşa, 1650 yılında Anadolu Beylerbeyi olarak 17 gün Kütahya’da kaldı. Onun sadrazamlığı sırasında Anadolu Beylerbeyi olan Can Mirza Paşa, Köprülü’ye karşı olduğundan Abaza Hasan Paşa isyanına katıldı.Fakat Kütahya halkı Can Mirza Paşa’yakarşı gelerek onun birliklerinden bir kısmını katletti. Anadolu Beylerbeyi atanan Konukçu Ali Paşa’ya da yardım etti.

kutahya

kutahya

XVIII. yüzyıl sonlarında savaşlar ve merkezi yönetimin otoritesinin zayıflaması sebebiyle bazı devlet memurlarının halka zulüm etmesi, karışıklıklar çıkmasına yardım etmiştir. 1788 yılında çıkan Osmanlı  Rus Savaşı sırasında vali ve sancak beylerinin seferde bulunmaları sebebiyle vilayeti yöneten mütesellimler halkı soymakta idiler. Bu mütesellimler çabuk değiştirilmelerine rağmen zulümleri de eksilmemiştir.1788 yılında sahte emir ve senetlerle İstanbul‘dan Kütahya’ya mütesellimliğini ilan eden biri yönetimin başına geçmiş, ancak kısa bir süre sonra sahte evraklarla geldiği anlaşılarak idam edilmiştir. Buna benzer bir olay da 1814 yılında olmuştur. Kütahya eşrafından mütesellim Hacı Molla, halka zulmederek para toplamış ve şikâyet üzerine hesabı kontrol edilerek kendisinden yüz otuz bin kuruş tahsil edilmesine karar verilmiştir. Paranın bir kısmınıödeyen Hacı Molla, kalan borcunu ödememek için çeşitli dalaverelere başvurmuş, daha sonra da yakalanarak idam edilmiştir.

Kütahya, Osmanlı Devleti ile Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa arasında meydana gelen savaşlarda önemli olaylara sahne olmuştur. 1804 yılından beri Mısır Valisi olan Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Osmanlı Devleti’nin o zamanki zaafından yararlanarak saltanatı ele geçirmek amacıyla 1832’de ayaklanmış, kuvvetli bir ordu ile oğlu İbrahim’i Anadolu’yu istilaya memur etmiştir. Osmanlı Ordusu’nda askerî disiplin bozulmuş ve yönetimin başında bulunanlar irtikap, irtişa ve zulümleriyle halkı bıktırmıştı. Bu durumu iyi bilen İbrahim Paşa ordusu hemen hemen hiçbir karşı koyma görmeden Konya önlerine geldi. 21 Aralık 1832‘de yapılan savaşta Sadrazam Reşid Mehmed Paşa’nın tutsak olmasıyla Osmanlı Ordusu bozuldu, karşısında önemli bir kuvvet Kılmayan Mısır Ordusu, 2 Şubat 1833 Cumartesi günü şehri işgal etti. İbrahim Paşa, ilk iş olarak Kütahya’dan İstanbul’a bir ulak yollayarak kış mevsimini Bursa’da geçirmek istediğini bildirdi. Eskiden beri Mısır  Osmanlı çekişmesini dikkatle izleyenler Ruslar, paniğe kapılmış bulunan İstanbul Hükûmeti’ne yardımda bulundular. Çaresizlik ve acz içinde bulunan hükümet bu teklifi kabul etti. Anlaşma gereğince 20 Şubat 1833 Çarşamba günü 10 gemilik bir Rus filosu ile gelen bir tümen Rus askeri, Hünkar iskelesi yöresinde karaya çıkarak çadırlı ordugaha yerleşti. Bu durumu yakından izleyen Avrupa devletleri, Rusların Osmanlı topraklarına ayak basmasından kuşkulanarak, bu kuvvetlerin geri çekilmesini sağlamak amacıyla, İstanbul, Mısır ve Kütahya’da diplomatik çalışmalara girdiler. Bunun sonucu olarak Kütahya’da bir anlaşmaya varıldı ki, buna tarihte “Kütahya Antlaşması” adı verilmiştir. Bu antlaşmaya göre, Suriye, Adana, Cidde, Mısır Mehmed Ali ile oğluna bırakıldı, ayaklananlar affedildi. Mısır Ordusu’nun Anadolu’dan hemen çekilmesi kararlaştırıldı.

Kütahya, XIX. yüz yılın ortalarında bu kez Avusturya’da ve milletler arası siyasette adı geçen bir yer oldu. 1848 ihtilali sonucunda başlayan Macar millî hareketi liderlerinden Kossuth La-jos, Batthyayi ve Mesreras maliyetleri ile birlikte Eylül 1849‘da Osmanlı Devleti’ne sığındılar. Avusturya ve Rusya Macar mültecilerinin geri verilmesi konusunda Osmanlı Devleti’ne baskı yaptılarsa da mülteciler iade edilmediler. Osmanlı Devleti’nin bu tutumu diğer Avrupa devletleri tarafından takdirle karşılandı. Macar mültecileri Kütahya’ya sevk edilerek muhafazalarına Süleyman Refik Bey görevlendirildi. Mültecilerin iaşeleri Osmanlı Devleti’nce karşılanıyordu. Kütahya’da kışlalara ve özel konutlara yerleştirilen mülteciler, Eylül 1851 tarihine kadar burada kaldılar.

Kütahya‘da önemli bir olay da demir yolunun açılışıdır. Sultan Abdülmecid zamanında başlayan ve Abdülaziz de II. Abdülhamid devrinde yapımına devam edilen Anadolu demir yollarından Eskişehir  Kütahya  Konya hattı Almanların “Anadolu Demiryolu Şirketi” tarafından 1896 yılında tamamlanarak işletmeye açıldı.

1849 yılından itibaren şehre birçok yerden Macarlarla birlikte göçmenler getirtilerek yerleştirildiler. 1851 yılında şehre yerleştirilen göçmenler şehre bir çeşme yaptırmışlardır. 1860 yılında şehirde büyük ölçüde bir deprem meydana gelmiş, birçok yapı ve insan bu depremde yok olmuştur. Şehirde ilk ticaret mahkemesi 1868 yılında kurulmuştur.

Kütahya, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra işgalci kuvvetler tarafından kuşatılmış, daha sonra Millî Mücadele’de önemli olaylara tanık olmuştur. Şehir, 30 Ağustos 1922’den sonra düşman işgalinden kurtulmuştur.

Kütahya, tarih çağlarının tümünde kültür şehri olarak adlandırılmıştır. Gerek sanat, gerekse kültür alanında tarihin önemli merkezlerinden biri olmuştur. Kutalmışoğlu Melik Mansur zamanında Orta Asya’dan, Horasan’dan gelen Türkler, medreseler, mektepler, camiler, kütüphaneler, kervansaraylar yapmışlardır. Germiyan Beyi Süleyman Şah’ın kayın pederi Mübarüziddin Umur b. Savcı tarafından 1314 yılında yaptırılan Vacidiye Medresesinde çağın en büyük bilginleri müderrislik yapmışlardır.

Bunlar yanında sıbyan mektepleri (ilkokulları) vardı.Kütahya, Kutalmış oğlu Melik Mansur tarafından 1074 tarihinde ele geçirildiği günden itibaren, Orta Asya’dan, İran’dan, Horasan’dan gelen ve getirilen Müslüman Türklerle iskan edilmiş, aynı zamanda medreseler, mektepler, kütüphaneler, cami, mescit, kervansaray, çeşme ve sebillerle imar edilerek kültürel alanda büyük gelişmeler göstermiştir.

1876‘da rüşdiye adı altında ilk kez bir okul binası yapılmış, sıbyan mektebinden mezun olanlar bu okula devam etmişlerdir. Sonraları bu bina Darülmuallimin (Erkek Öğretmen Okulu) olmuştur. 1886’da şehirde 22 medrese, 8 iptidai mektep, 4 Rum, 2 Katolik, 2 Ermeni mektebi vardı. 1890‘da ilk idadî mektebi yapılarak hizmete girmiştir. 1892’de şehirde 1 idadî, 1 rüşdiye, 4 iptidaî, 23 sıbyan mektebi ile 21 medrese ve 2 kütüphane vardı. 1908’de II. Meşrutiyet‘ten sonra, sıbyan okulları yerlerini ilkokullara bırakmış ve 3 Mart 1924‘te kapatılmıştır.

Osmanlı Türk çini sanatının, bugüne kadar açıklığa kavuşmuş iki merkezi İznik ve Kütahya‘dır. Bu iki merkezin çini ve kapkacak faaliyeti, Anadolu tarihi ve sanat tarihi ile de paralellik gösterir. Kütahya da, Anadolu’da İznik kadar köklü geçmişe sahip olan bir çinicilik merkezidir. Osmanlı Türk çini ve keramik sanatına İznik‘le çağdaş olarak girmiş, fakat Osmanlı başkentinden ve saray çevresinden uzak olduğu için gereken ilgi ve yardımı yeterince görememiştir. Bu durumda Kütahyalı çini ve keramik sanatçıları, en büyük desteği halka açılmakla bulmuşlar, İznik, saray ve çevresi için yeteri yardımlarla çini ve keramik üretimini gerçekleştirmekteyken Kütahyalı çini ve seramikçiler, Anadolu’daki merkezlerin ve Anadolu halkının çini ve keramik gereksinimlerini kendi kapasiteleri oranında karşılamışlardır.

Kütahya‘nın Frigler devrinde keramik merkezi olduğu, bunun Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular zamanında da sürdürüldüğü görülmektedir. “Millet işi” diye adlandırılan keramiklerin, beylikler ve ilk Osmanlı devrinde İznik’te yapıldığı bilinmektedir. Kütahya’da da millet işi denilen ilk Osmanlı keramiklerinin XIII. yüzyıl sonlarından başlayarak XIV. yüzyılda yapıldığı kanıtlanmıştır.

Kütahya Kalesi, il yanında, tepe üzerindedir. Bizans yapısıdır. Çevresi 3 bin 500 metre kadardır. Anadolu kalelerinin tersine Kütahya Kalesi‘nde burçlar, birbirlerine beşer onar metre kadar yakındır. 70 burcu vardır. Bizanslıların şehre egemen ve kale yapımına elverişli bu sarp tepede iki kat surla çevirdikleri kale, Germiyanoğulları ve Osmanlılar devrinde düzeltilmiş ve güçlendirilmiştir. Kale içinde, bir Bizans kilisesi ve altı höyüğün gömülmesine ait bir mağara bulunmaktaydı.

Kale, yukarı, aşağı ve iç  hisar olarak üç bölümdür. Kalenin kuzey ve kuzeybatı bölümüne rastlayan iç hisar sonradan yapılmıştır. Asıl kalenin eteğindedir.İç hisara içice iki kapıdan girilir. Yukarı kale denen asıl kalenin doğusunda 40-40 metre arasında iki kapı bulunmaktaydı. Bu kapılardan asıl kaleye girilirdi. İçkale, yukarıkalenin içinde ve batı yanındadır. Kapısı doğuya açılır. Yukarı kaleye girip, batıya dönülünce, iç kale kapısı karşıya gelmektedir. İç kalede 1 mescit, 2 ambar, sarnıçlar ve kale muhafızı, kethüda dairesi, topçu, lağımcı ve cebecilerin oturmasına ait yapılar vardır. Kütahya Kalesi muhafızları, III. Selim devrinde Nizam-ı cedid kuruluşuna bağlanmıştır. Kütahya Kalesi hapishane olarak da kullanılmıştır.

Ulu Cami (Cami-i Kebir), Germiyan Beyi damadı Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılmaya başlanıldı. Ankara Savaşı ile yarım kalan camiin yapımına Fatih Sultan Mehmed zamanında
devam edildi. Rodos seferine çıkan Kanunî, Kütahya‘da konaklayarak, camiin onarımını Mimar Sinan’a emretmiştir. Camiin uzunluğu 180, eni 90 ayaktır, iki yan ve kubbe kapısı, 64 penceresi vardır. Kubbe kapısına yakın orta yerde dört mermer, sütun üzerinde müezzin mahfili ve altında şadırvanı bulunmaktadır. Avlusuz olan yapının, kuzeydoğu dış köşesinde bir minaresi vardır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde birçok onarımlar geçirdiği tahmin edilen bu yapının 1831 ve 1888 yıllarında da onarıldığı bilinmektedir.

Arslan Bey Camii, Bican ailesinden Arslan Bey tarafından yaptırılmıştır. Meydan Mahallesi’nde olduğundan bu adla da anılır. Tek, ufak bir kubbesi olup, üçlü revaklıdır. Duvarları kalındır. Kubbe engin baklavalı bir kuşağa oturur. Mihrap, altı sıra sarkıtlıdır, köşelerde zarlara basan sütunçeler bulunmaktadır. Revakın kubbeleri, köşeleri düz olan sekiz köşe bir kaide üzerine oturtulmuştur. Orta kubbe sarkıtlıdır. Cami, kesme taştan yapılmıştır. Kasnak iki sıra tuğla hatıllıdır, minare de üç sıra tuğla, bir kesme taşla yapılmıştır. 1848-1849 ve 1857-1858 tarihlerinde mescit yanındaki derenin tasmasıyla harap olmuş ve yan taraftaki kapı kapatılara konarılmıştır. XV. yüzyıl yapısı olan cami, 18481857,1964 ve 1967 yıllarında onarım görmüştür.

Balıklı Camii, Balıklı Mahallesi’nde, hamamın ilerisindedir. II. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında Hezar Dinarî tarafından yaptırılmıştır.(1237). İki şerefeli tığla minaresiyle dikkati çeker. Kare planlı yapının birde üç bö-lümlü son cemaat yeri vardır. Kesme taş kaplamalı olan son cemaat yeri cephesi camekânlıdır. Son cemaat yerinin kuzeydoğusunda, bahçesinin köşesinde, diagonal duran minare vardır. Kaidesi kesme taş arasında üç sıra tuğla ile örtülü olan çifte şerefeli minarenin, pabuç ve gövde kısmı tamamen tuğladandır. Kare planlı ana mekânda, sadece batı duvarında iki pencere seçilir. Yapı (1381-82)‘de Germiyanlılar tarafından (1642 – 43), (1799 – 1800)‘de Osmanlılar tarafından onarılmıştır.

Hezar Dinarî Mescidi, Ulu Camiin doğusunda, şimdiki Dönenler Camii adı ile anılan Mevlevi hanenin Semahane Mescidi’ne batıdan bitişiktir. 1237-1243/44 tarihleri arasında yaptırıldığı tahmin edilmektedir. Kareye yakın planlı, sekizgen kasnaklı, küçük ölçüde bir yapıdır. Kalın duvarlar üzerine, kubbe ile örtülüdür. Kuzey – güney yönünde hafif dikdörtgen olan zemin planı, örtüde iki yandan kalın kemerlerle kareye indirilerek, basit tromplarla kubbe oturtulmuştur,

Pekmez pazarı (Hacı Ahmed, Analcı. Analıca) Mescidi, Mevlevi hanenin karşısında Balıklı’ya giden yolda, üzeri örtülerek yol haline getirilen Kapan Deresi’nin eski Pekmezpazarı Köprüsü yanındadır. Kitabesine göre, 1369 yılında Germiyanoğlu Süleyman Şah zamanında Yusuf oğlu Hacı Ahmed tarafından yaptırıldı. Tek kubbeli, kare planlı küçük bir yapıdır.

Kurşunlu Camii, Paşam sultan Mahallesi’ndedir “Kasım Paşa” Camii olarak da tanınır. 1377/78 yılında Germiyanoğlu Süleyman Şah zamanında Ahilerden Şeyh Muhammed b. Şeyh Alâeddin tarafından yaptırılan yapı, kare planlı, üç bölümlüdür. Son cemaat yeri bulunur. Minarerisdoğuda, ana mekânla son cemaat yerinin bitişiği yerdedir. Son cemaat yerinin sıvalı olmasına karşılık, kare planlı ana mekanın görülebilen doğu ve güney duvarları, kesme taş arasında düzensiz tuğla karışımı ile örtülmüştür.

Kütahya Saat Kulesi

Kütahya Saat Kulesi

Süleyman Bey Mescidi, Servi Mahallesi’ndedir. 1381-1382 yılında Germiyanoğlu Süleyman Şah zamanında Ali Bey oğlu Hacı Süleyman tarafından yaptırılan yapı, tek kubbeli, kubbesi tuğladan, dıştan kasnağıyla birlikte kiremit örtülü küçük bir yapıdır. Basit mihrap nişi, son zamanlarda koyu yeşil seramik kaplanmıştır. Basit prizmalar biçiminde düzenlenmiş, tromp ile prizmatik Türk üçgenleri arasında bir kubbeye geçiş bölümü vardır Kuzeyinde ahşap bir son cemaat yeri eklenmişken, son yıllarda kesme taştan hemen hemen aynı düzende bir yenisi ile değiştirilmiştir.

Timurtaş Paşa Camii Külliyesi, Kavaflar Çarşısı içinde, Küçük Bedesten’e bitişiktir. XVI. yüzyılın ilk yarısında arşiv kayıtlarına göre, Timurtaş Paşa’nın imaret, medrese ve bir mescit yaptırdığı bilinmektedir. 1402 yılında yapılan camiin 1761/62 yılında onarıldığı, 1764 yılında ise minaresinin onarıldığı, ayrıca 1834/35 yılında bir kez daha onarıldığı bilinmektedir. Yapının sağında, geç devirden kurnalı, mermer bir çeşme bulunan çarpık avlunun kuzeyinde, sundurma altında bir sıra musluk vardır. Eskiden medresenin bulunduğu nakledilen, Sakahane adı da verilen musluk ve helaların bulunduğu bölüm, kısmen beton, kısmen ahşap bölümleriyle, girişin sağında batıda yer almaktadır. Avlunun güneyinde, camekanlı cephesiyle geç devir eklemesi olan, kapalı ahşap son cemaat yeri bulunur. Asıl yapının kuzey duvarı, ortada kapısı, iki yanda ikişer penceresi ve küçük bir mihrap nişiyle bu bölümün içinde kalmaktadır.

Hisar bey oğlu Mustafa (Saray) Camii, Saray Mahallesi’nde, hükümet konağının arka kapısı karşısındadır. Son yıllarda esaslı bir onarım görerek yenilenmiştir. II. Yakub Bey‘in Subaşısı Hisar Beyi oğlu Mustafa Bey tarafından 1487/88 yılında yaptırılan yapı,düzgün kesme taş arasında tuğla hatıllıdır. Üç bölümlü son cemaat yerine sahip, kare planlı, tek kubbeli yapının Kıble yönünde, ana mekanın dörtte biri kadar ve kareye yakın büyük bir çıkma vardır. Camiin ana mekanının ilk bölümü kare planlı olup, hafif sivri tromplarla kubbeye geçişi sağlanmaktadır. Orijinal taş minber çini ile kaplanmıştır. Yapı, 1749/50 yılında Anadolu Valisi Yahya Paşa, 1780’de de Yeğen Mahmud Paşa tarafından onarılmıştır.

Karagöz Ahmed Paşa Camii  Medresesi, Cumhuriyet Caddesi üzerinde, Küçük Çarşı denilen semttedir. Beylerbeyi ve Anadolu Valisi Karagöz Ahmed Paşa tarafından yaptırılan (1509/1512) yapı, 1893 yılında onarım görmüştür. Cami, medrese ve sıbyan mektebi ile imaret bir arada planlanmıştır. Tamamen kesme taştan kaplamalı, büyük, tek kubbeli, revaklı son cemaat yeri bulunan, minare gövdesi tuğladan bir yapıdır. Kuzeyde bulunan son cemaat yerinin ilerisinde şadırvan ve helaların bulunduğu bölümde, medresenin yer aldığı bilinmektedir. Camiin tuğla minaresinin kesme taş kaidesi, batı tarafından geniş bir çıkma yapmaktadır. Yapıda minare ve kemerler dışında tuğlanın, kesme taş ile birlikte dekoratiiamaçla da kullanılmış olduğu görülmektedir.

Şengül Camii (Celâl Efendi Mescidi), Börekçiler Mahallesi’nde, üzeri kapatılmış eski dere kenarında, aynı adı taşıyan hamamın arkasındadır, Kare planlı tek kubbeli bir yapıdır. XVI. yüzyıl ilk yarısında yapılan cami, 1843, 1870‘ yılında onarım görmüştür. Yapı malzemesinin kesme taş kaplama olduğu sokağa bakan Kıble duvarından görülmektedir. Kare mekân köşelerde, başlangıcı kademeli ve kırık tromplarla geçilen kubbe ile örtülüdür. Kuzeyde ahşap mahfil yer alır.

Lala Hüseyin Paşa Camii, aynı adı taşıyan mahallededir. Lala Hüseyin Paşa tarafından 1566 -1568 yıllarında Mimar Sinan‘a yaptırılan yapı, tek kubbeli, beş bölümlü, son cemaat yerine sahip, avlusunda iki şadırvanı, haziresi, tuğla minaresi vardır. Malzeme kesme taştır. Minarenin gövde ve pabucunda tuğla kullanılmıştır. Kubbe ve son cemaat yeri örtüsü tamamen kurşun kaplıdır. Yapı, 1891/92‘de onarım görmüştür.

Hatuniye Camii, Mecidiye Mahallesi’nde, Hatuniye Sokağı’ndadır. Tamamen kesme taştan yapılan camie, kesme taş kaideli ve pabuçlu, tuğla çokgen gövdeli minare eklenmiştir. Planı asimetrik bir düzene sahiptir. 1573/74 yılında yaptırıldığı tahmin edilen yapıya tek kubbeli ana mekana, sadece batıdan yeni kubbeli kare bir mekan eklenmiştir. İki yandan kapalı duvarlarla sınırlandırılan son cemaat yeri asimetrik plan düzenine uymaktadır. Gerek son cemaat yerinin dıştan sekizgen kasnakları ile belli edilen kubbeleri, gerekse diğer mekân kubbeleri, önceleri kiremit örtülü iken diğer Kütahya camilerinde olduğu gibi son yıllarda çimento sıvanmış, sonra da kurşunla kaplanmıştır.

Sultan bağı, Hisarlı Mescidi, XVI. yüzyıl sonlarına doğru yapılmıştır. Sultanbağı Mahallesi’nde, Gediz Caddesi’nde, Dükkancı Sokak başındadır. Kerpiç sıvalı duvarları harap durumdadır.

Ali (Alo) Paşa Camii, Cumhuriyet Caddesi’nde, Gazi Kemal Mahallesi’ndedir. Kargir ahşap çatılı, kiremit örtülüdür. Seyid Süleyman Ağa oğlu, Anadolu Valisi Ali Paşa tarafından 1796/97‘de yaptırılan cami, kareye yakın dikdörtgen planlı ana mekan ile buna batıdan bitişen ahşap eklerden meydana gelmektedir. Batıdaki girişi, iki mermer sütun arasında üç kemerli bir düzenle başlamaktadır. Cami, ana mekânı, sık ve yüksek, yuvarlak kemerli pencerelerle çok aydınlıktır. Yapının batı girişi üzerinde karanfillerle zenginleştirilmiş güzel bir çini besmele levhası, toplama çinilerden bordur arasında yer almaktadır. Çinilerle zenginleştirilen asıl bölüm ise mihrap ve mihrap duvarıdır.

Saadet (Sadettin) Camii, XIII. yüzyılın ilk yarısında yaptırılmış olup, Aşağı Çarşı’da Büyük Bedesten’in kuzey çıkışı karşısındadır. 1697/99,182-25ve 1870/71 yıllarında onarım gören yapı, düzgün kesme taş duvarları ve araziye uydurulmaktan ileri gelen düzensiz planıyla, fevkani bir yapıdır.

Yeşil Camii (Recep Ağa Mescidi), 1905 – 1906 yılında yapılmıştır. Kare planlı, tek kubbeli, önünde iki sütuna oturtulmuş kubbeli bir girişi bulunur. Dişli kesme köşe taşları bulunan dış payandaları ve kesme taştan on iki gen gövdeli, köşklü minaresiyle dikkati çeker. Tek kubbeli, iki sütuna oturtulmuş giriş bölümünün kemer ve üst duvarları da düzgün kesme taştandır.

Kütahya’da bulunan diğer İslâmî yapılar ise şunlardır: Kaditler Camii (1835), Küpecik Camii (1911-12), Bülbül Mescidi (XIX. yüzyıl), Deve yatağı Mescidi, Cedid Mescidi, Sultanbağı Mescidi, Karadonlu Mescidi, Ahi Evren Mescidi.

Vacidiye Medresesi, Kütahya’da Germiyan Emirlerinden Umur b. Savcı tarafından 1314 yılında yaptırılmıştır. Kubbeli girişin solundaki odada, rasat âletlerinin konulacağı yer bellidir. Türk üçgenlerine oturan büyük kubbenin ortasında, rasathane için geniş bir açıklık ve altında havuz vardır. Germiyanlıların ilk yapısı olan medrese, kuvvetle ileri fırlayan sivri kemerli sade portali ve sayıları azaltılmış mekanlaları ile Beylikler çağı için karakteristiktir. Son yıllarda müze olarak kullanılmaktadır.

Yakub Bey Külliyesi, Germiyanlı II. Yakub Bey tarafından kendi türbesini de içine alan, medrese, mescit ve imaretten oluşur (1390-1428). Ortası açık, büyük bir kubbe ile örtülüşadırvanlı hol, yanlarda ikişer küçük kubbeli mekân ve arkada kubbeli bir eyvanla, ilgi çekici bir planı vardır. Yan kubbelerden birer tanesi de, eyvan biçiminde ortaya açık olup, soldaki mescittir. Mihrabın arkasında küçük bir kubbe halindeki türbe, parmaklıklarla ayrılmıştır. Ortadaki büyük kubbeli, şadırvanlı hole üç taraftan açılan üç kubbeli sahanlık biçimindeki girişin iki yanında kubbeli birer oda ile çok değişik ve ilgi çekici bir plan gösteren imaret, Germiyanoğullarının en büyük eseridir.

İldeki diğer medreseler şunlar: Çorumî Said Efendi Medresesi (1400) ishakfakih Medresesi, Halil Kâmil Paşa Medresesi, Karagöz Ahmed Paşa Medresesi, Rüstem Paşa Medresesi, Ali Paşa Medresesi, Mollabey Medresesi, Karazâde Medresesi, Haliliye Medresesi, Reşid Efendi Medresesi, Balaban Paşa Medresesi, Sultan Mahmud Medresesi, Bekir Sıtkı Paşa Medresesi, Demirtaş Paşa Medresesi, Taş kapılı Ali Efendi Medresesi, Seyyid Ömer Medresesi, Müderris Bahçesi Açık Hava Medresesi. Bu medreselerden pek az değerler yetişmiştir.

İldeki ziyaretgâhlar ise şunlardır: Ahi Evren Türbesi, Ahi İzzeddin, Ahi Arslan, Ahi Erbasan, Paşamsultan, Bedreddin Sabiti türbeleri, Acem Sultan, Ali Baba, Bundede, Cemaleddin Sultan, Damlarca, Erenler, Erguniye, Evliya Efendi, Abdal Ece Fatma Ana, Gaybi Sultan, Gazi Musa, Hazırlık Sultan, Hacıİbrahim Sultan, ishakfakih, Karadonju. Dörtdirekli, Şeyh M. Salih Efendi, Ömer Bari, Şeyh Muslihiddin Efendi, Eşrek Sultan, Öksüzoğlan, Rabia Hatun, Şeyh Buhari, Kesik Başlar, Yorgun Çelebi, Üçler – Yediler – Kırklar.

İlde, eski devirden kalma hanlar, kervansaraylar zamanla yıkılmış veya başka maksatlarla kullanılarak tarihî değerlerini ve özelliklerini kaybetmişlerdir.Yukarıda izah edilen yapılar dışında, 1836 yılında şehirde bir mevlevihane yapılmış, 1886 yılında ise onarılmıştır.

kutahya meydan

kutahya meydan

kütahya evliya çelebi dağı

kütahya evliya çelebi dağı

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git