Bilecik

BİLECİK (Eski adları: Agrilium, Belekoma)

Daha çok batıdan doğuya, Trakya‘dan Anadolu yakasına karşı çeşitli ülke ordularının yolu üzerinde bir uğrak yeri olduğu için, Bilecik, tarihin birçok devirlerinde ve birçok devletlerin egemenliği altına girmiştir. Tarihte ilk siyasi egemenlik kuran devlet olarak Etiler burada görülmektedir. Eti Devleti’nin M.Ö. 1200 ylında yıkılması üzerine şehir, Frigya yönetimine ve kısa bir süre sonra da Lidya’nın eline geçmiştir. M.Ö. 546 yılında Lidyalılar’ın Persler tarafından yenilmesi üzerine Pers İmparatorluğu’na katıldı. Persler’in de M.Ö. 344’te Büyük İskender tarafından yenilmesiyle İskender’in yönetimine girdi. M.Ö. I. yüzyılda Romanlar tarafından yönetilmekte olan bu topraklar M.Ö. 1395 yılında Roma İmparatorluğu’nun parçalanması üzerine Bizans’ın yönetiminde kaldı.

Bizanslılar doğudan ve batıdan sürekli saldırılara uğradıklarından şehirlerde kale yapımına önem verirlerdi. Bu arada şimdiki Bilecik’in doğusunda, Hamsu ve Dabağhane derelerinin vadileri arasında, bir kaya çıkıntısı üzerinde “Belekoma Kalesi”ni yaptılar. Bizans’ta da da Ortacağ’da çok yaygın olan feodalite yürürlükteydi. Ülke Tekfur denilen beyler arasında bölünmüştü.

Bilecik

Bilecik

Bithynia bölgesi içinde bulunan Bilecik, Müslümanların Anadolu’yu almalarına kadar Bizans egemenliğinde kaldı. Muaviye devrinde (673-678) Müslümanlar Bithynia’yı istila ettiler. Bu istilâdan sonra, başta Bilecik olmak üzere Söğüt, Bozüyük, Müslümanlar’ın İstanbul önlerinde Bizanslılar’a yenilmelerine kadar Emeviler’in elinde kaldı,yenilgiden sonra yeniden Bizans’ın eline geçti.

Halife Harun Reşid zamanında (9797) Bithynia bölgesinin öteki şehirleri gibi Bilecik de Abbasîlerin eline geçti. Bizans İmparatoriçesi Eirene Harun Reşid‘in bütün tekliflerini kabul edince antlaşma yapıldı ve Bilecik, yeniden Bizans egemenliğine geçti.Bizans’ın doğu sınırlarını tehdit eden Selçuk Türkleri’ni Anadolu’dan çıkarmak ve İslamiyet’i ortadan kaldırmak amacıyla 1071 tarihinde IV. Romanos Diogenes doğuya giderken Bicelik’e gelmiş ve buradan Eskişehir’e geçmiştir. Ancak 26 Ağustos 1071 yılında Alparslan’a yenilince Anadolu’nun kapıları Türkler’e açılmış oldu. Bu tarihten sonra Kutalmışoğlu Süleyman Şah yönetmindeki Türk orduları, düzenli bir biçimde Anadolu’nun fethine giriştiler.

1078 yılında Süleyman Şah İznik’i de fethederek bu şehri başkent yaptı. Genişleyen Anadolu Selçuklu Devleti’nin sınırları içinde bu tarihlerde Bilecik de bulunuyordu. 1092 tarihinde Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah’ın ölümü üzerine Süleyman Şah’ın oğlu I. Kılıç Arslan, İznik’e gelerek yönetimi ele aldı.Selçuk Türkleri İstanbu’u tehdit etmekteydiler. İmparator Mihail Dukas, Selçuklular ile başa çıkamayacağını anlayınca Hristiyan âleminden yardım istedi. Avrupa’dan toplanan Haçlı kuvvetleri Isanbul’a gelerek I. Aleksios Komnenos tarafından Anadolu Selçuklu Devleti’nin başkenti üzerine gönderildiler. 19 Haziran 1097 tarihinde İznik‘i kuşatıp aldılar.

Nikomedia(İzmit) ve İznik’ten gelen yollar, Sakarya Nehri kenarlarında birleşiyordu. Buradan biraz sonra nehri terk ederek güneyde bir vadi içinde Bilecik‘ten geçip Eskişehir’e varmaktaydı. Haçlı kuvvetleri Bilecik’ten geçmek zorundaydılar. 26 Haziran’da İznik’i terk ettiler. Sakarya Köprüsü kenarında birleşmek üzere iki ayrı kol halinde ilerlediler. Bu köprü kenarında Lefke (Osmaneli) adını taşıyan köyde, Haçlı kumandanları ile tanışmak üzere bir toplantı yaptılar. 28 Haziran’da Bilecik’ten geçerek Eskişehir’e vardılar. Bilecik bu tarihte yine Bizanslıların eline geçti ve Osman Bey’in almasına kadarda Bizans egemenliğinde kaldı.

Oğuzların Kayı boyuna mensup olan Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Bey’in babası Ertuğrul Bey’in Anadolu’ya gelişi hakkında bir çok söylenti vardır. Ertuğrul Bey‘in üç oğlu vardı. Gündüz Bey, Sarıbatı (Sarıbatı-Savcı) ve Osman Bey.Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Bey, Köse Mihal’in haber vermesi üzerine, Belekoma Tekfuru’nun hazırladığı bir suikastten kurtulunca, bu kaleyi tekfurdan aldı.

Bilecik Kalesi, Bizanslılardan 1299 yılında alındı, ancak ay ve günü kesin olarak belli değildir. Olaylar yaylaya çıkma mevsiminde cereyan ettiğine göre, fethin yaz başında olması düşünülebilir.Osman Gazi, Bilecik’i fethettikten sonra burayı kendine merkez edindi ve şehrin kadılığına da kayın babası Şeyh Edebali’yi getirdi. Şehir ve havalisini ailesinin geçimine ayırdı, oğlu Alâeddin Paşa ile annesini buraya yerleştirdi. Şeyh Edebali Bilecik’te imar işlerine girişti, birçok ev ve dükkân yaptırdı. Osman Gazi de Bilecik’te bir cami ve bir ev yaptırdı. Fakat bunların ikisi de Yunanlılar tarafından Kurtuluş Savaşı’nda yakılmıştır.

Bilecik, Yıldırım Bayezid devrine kadar Osmanlı yönetiminde kaldı. 1402 Temmuz’unda Yıldırım’ın Timur’a yenilmesi üzerine, iki ay kadar Timur’un egemenliğine geçti, Fetret Devri’nde Çelebi Sultan Mehmed tarafından yeniden Osmanlı egemenliği altına alındı. Bayezid ile Şehzade Cem arasındaki saltanat kavgasının Bilecik’in çok yanında cereyan ettiği ve Yavuz Sultan Selim’in İran seferine giderken genel yol üzerinde bulunan Bilecik’te ordusu ile konakladığı tarih kaynaklarınca belirtilir.

Gerek Romalılar, gerekse Bizanslılar zamanında Bilecik., il merkezinin küçük bir yer olduğu tahmin edilmektedir. Fakat çok eskiden beri büyük ve genel bir yol olarak kullanılan ve İstanbul şosesi olarak anılan İstanbul  Bağdad kervan yolu üzerinde bulunması, adının çok eskiden beri bilinmesini sağlamıştır. Bilecik, Osmanlı Türklerinin eline geçtikten sonra birden bire önem kazandı. Osman Gazi’nin fethettiği ilk önemli kale olması ve Şeyh Edebali’nin türbesinin burada bulunmasının sonucu olarak halk tarafından büyük ilgi görmüştür.

Şehir önceleri tepenin üzerinde bulunan kalenin civarında kurulmuş, karşı tepede Şeyh Edebali’nin Türbesi’nin, onun biraz altında Orhan Gazi Camii ve bir medresesinin bulunması sebebi ile kuzeybatıya doğru büyümeye başlamıştır. Daha sonra şehir her yönde gelişmiş, Aşağı İmaretler ve Tabakhane mahalleleri meydana gelmiştir. Bir taraftan Türk mimari tarzında evler, camiler ve medreseler yapılırken, daracık sokaklar, her sokak başında bir mescit, çıkık ve geniş saçaklı evler ve kafesli pencereler, şehrin belli başlı özellikleri olmuştur.

bilecik köyü

bilecik köyü

Bilecik‘te fetihten sonra bir hayli Rum kalmıştır. Şehir büyüdükçe Türkler ile Rumlar ayrı ayrı oturmak gereğini hissetmişler ve ayrı ayrı mahalleler oluşturmuşlardır. Osman Gazi, Orhan Gazi ve Aşağı Camilerin etrafında evler yapılmaya başlanmış, bu suretle kale ve civarı islâm mahalleleri olarak kalmıştır. Rumların ise bir bölümü civar köylere gitmiş, diğer bölümü ise bu günkü Bilecik merkezinin bulunduğu yere yerleşmişlerdir. Zaman geçtikçe ayrı mahallelerde oturan iki toplum arasında ekonomik ilişkiler fazlalaşmış, sosyal ilişkiler gelişmiş ve kaynaşma başlamıştır. Şehir yavaş yavaş yukarı mahalleye çıkmış ve bundan sonra devlet yapıları ve evler buraya inşa edilmiştir. Şehrin genellikle sakin, ancak ipekçilik ve dokumacılık alanında hareketli yaşantısı Kurtuluş Savaşı‘nda Yunanlıların şehri işgaline kadar sürmüştür.

1921 yılı başlarında Yunanlılar iki kez Bilecik’e girdilerse de, ikisinde de Türk kuvvetleri önünde kasabayı bırakıp çekilmek zorunda kaldılar. Birinci ve İkinci İnönü Savaşları Söğüt’ün az güneyinde, İnönü Köyü civarında cereyan etti. 1921 yazında Bilecik, Yunanlılar tarafından işgal edildi, yakıldı. Birkaç cami harabesinden başka hiçbir şey kalmadı. Yüksekte olan yeni mahallede Bilecik yeniden kuruldu. Şehir 6 Eylül 1922 günü Türkler tarafından geri alındı.

Osmanlı imparatorluğumun ilk yıllarında önceleri merkezi Kütahya’da bulunan Anadolu eyaletinin Sultan önü(Sarayön) Sancağı’na bağlı bir kaza idi. 1858 tarihli “Vülât-i zâm ve Mutasarrıtın-ı Kiram ile Kaymakamlarının veziifini Şâmil Talimatı”na göre, Osmanlı Devleti ülkesi eyalet ve elviye (livalar, sancaklar) ve kazalara bölündü. Bu talimata göre Bilecik, 1885 yılında Hüdavendigâr (Bursa) vilayetine bağlı bir liva haline geldi. Livaya “Ertuğrul” adı verildi. Bu durum, 1924 yılına kadar sürdü.

1890 yılllarında idarî bakımdan 6 nahiyeye ayrılmıştı. Bunlar. Bilecik, Küplü, Pazarcık, Yarhisar (llyasbey), Lefke (Osmaneli), Gölpazarı olup 176 köyü vardı. Toplam nüfusu 96 bin 283’tü.
Bilecik’te bir Rum Ortodoks piskoposu vardı. Sancağın idare meclisinde başpiskoposluğu temsil ederdi. Bir Ermeni papazı da yine idare meclisinin kendisine verdiği yetkiye dayanarak kendi cemaatinin davalarına bakardı. Yine Bilecik şehrinde “Naib” başkanlığında bir “Bidayet Mahkemesi”, “Asliye, Islah ve Ağır Ceza” mahkemeleri olarak görevlerini sürdürürdü. Müdde-i umumî(savcı) vekili bir mahkemece atanırdı.

Şehirde, tarım ve tezgâh işleri oldukça gelişmişti. Bu arada ünlü ipek kadifeleri dokunurdu. XVIII. yüzyılın başlarından itibaren ipek ticaretinin merkezi olan Bilecik’te “İpek Han”, bu ilin ipek ticaretinde büyük yer aldı ve yüzyıl kadar Düzoğullan’na aitti. 1890 yılında ise bir Ermeni ailesine geçti. 1892 yılında da on yedi bin kuruş masrafla Mahallî Efkâr Komisyonu ve İdare Meclisi azasından bir kişiyle Meclis-i Efkâr müdürlerinden oluşan bir heyet marifetiyle bu han onarılmıştır. Burada dokunan dokuma maddeleri ise, 1881 yılında gümrükten muaf tutulmuşlardır.

Bilecik’in folkloru yaklaşık Osmanlılardan günümüze kadar değişmeyen oyunları, figürleri ve motifleriyle devam etmektedir. Bölgede en çok tanınıp sevilen oyunlar ”Kralın Kızı” ve ”Söğüt’ün Erenleri” dir.“Kralın Kızı”: Yarhisar Tekfuru’nun Nilüfer Hatun (Holophira veya Olivera) adında bir kızı vardır. Bu kız Bilecik Tekfuru ile nişanlıdır. Günün birinde, Osman Gazi’nin yakışıklılığı ile dillere destan olan oğlu Orhan Bey, Yarhisar Tefuru’nun sarayı önünden geçerken Nilüfer Hatun’un kuyudan su çektiğini görür. İkisi bir anda birbirine âşık olurlar ve karşılıklı name söylerler.

“Söğüt’ün Erenleri”: Bilecik Tekfuru, Yarhisar Tekfuru’nun kızı Nilüfer Hatunla evlenecektir. Bu düğünü fırsat bilen tekfurlar, Osman Gazi’ye bir tuzak hazırlarlar. Yapılacak düğüne Osman Gazi’yi de davet edecekler ve alınacak tertibatla onu yok edeceklerdir. Osman Gazi, bu tuzağı dostane ilişkiler içinde bulunduğu Harmankaya Tekfuru Köse Mihal’den öğrenir ve bir plan hazırlar. Bu plan aynen uygulanır. Yapılan çarpışma sonunda Çakırpınar’daki düğün dağıtılır. Bilecik Tekfuru öldürülür ve gelin Nilüfer Hatun, Orhan Bey tarafından kaçırılır. Bu arada bir de türkü söylenir. “Söğüt erenleri, çevirin gidenleri Ne güzel baş bağlıyor Söğüt’ün güzelleri” diye.

Bilecik‘te Osmanlı imparatorluğu döneminde birçok yapılar meydana getirilmiş, bunlardan bir bölümü günümüze kadar gelebilmiş, bir bölümü ise, Yunan işgali sırasında tahrip edilmiştir.
Bilecik Kalesi’nin bedenleri yok olmuş, doğu yüzünde kayaların boş yerlerini dolduran duvar parçaları günümüze kalmıştır.Orhan Gazi Camii, XIV. yüzyılda Orhan Gazi tarafından yaptırılmıştır. 16.50 x 17.50 m. arasında değişen beden duvarlarının oluşturduğu kareye yakın altyapı, 9.50 m. yüksekliğe kadar çıkar. Bu kitlenin üzerine sekiz köşeli alçak ve kasnak ve yarım yuvarlak kubbe oturur. Kareye yakın dikdörtgen planı ve mekân konstrüksiyonu bakımından tek üniteli olan cami tipine girmekte ve iç mekân oluşumu bakımından değişik bir durum göstermektedir. Kaba taş duvarlar ve çıkıntılı kirpi saçaklarla sona eren az eğimli çatıyı, orta bölümde basık bir kasnak ve kubbe örter. Kubbe üzeri kurşunla kaplanmış olduğundan, halk Kurşunlu Cami olarak tanımaktadır. Cami, 1895 ve 1902 yıllarında onarım görmüştür.

Osman Gazi Camii ise, eski Bilecik’in kuzeybatı kesiminde, vadi içindeki platforma kurulan ve Orhan Gazi’nin babası adına yaptırılan bir yapıdır, İstiklâl Savaşı‘nda harap olan camiin kuzey duvarı ile minaresi ve avlu duvarlarından bir bölümü ayaktadır. Dikdörtgen planlı ve ahşap tavanlı olduğu sanılmaktadır. Sade bir yapı olarak yapılan beden duvarlarında moloz taş kullanılmıştır. Cami, 1847 yılında onarım görmüştür.

Emirler Camii, ilin doğuşunda, aynı adı taşıyan mahallede yer alır. XVIII. yüzyıl yapısıdır. Yapının az bir bölümü günümüze kadar gelebilmiştir.Vezirhan Köprülü Mehmed Paşa Camii, Bilecik’in 16 kilometre batısında, Bilecik  İzmit yolu üzerinde küçük ilçede, ana yolun kıyısında, 1665 yılında Köprülü Mehmed Paşa tarafından yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı camiin beden duvarları kesme taştan yapılmış olup, duvarlar kirpi saçaklarla sonuçlanır. Camiin Mimar Sinan’a ait olduğu ileri sürülmekte ise de, sadece cümle kapısı üzerinde 106 H. (1655) tarihinden başka bir kayıt bulunamamaktadır.

Orhan Gazi İmareti, eski Bilecik’in doğu ucunda, Orhan Gazi devrinde yapılmıştır. Yapı, yarı yarıya yok olmuştur. Orta eksen üzerindeki mekân duvarları ayaktadır. Orta eksendeki yan yana iki kubbeli bölümden meydana gelen orta bölüm, büyük bir kemerle birbirine birleşmekte ve kuzey güney yönünde uzanan dikdörtgen mekanı meydana getirmektedir. Bu iki bölümün de üzerini tuğla kubbeler örtmektedir.

Ertuğrul Gazi Türbesi, yol üzerindeki tarihi mezarlığın başında bulu-nan, Osmanlı Devleti’nin kurucusu, Ertuğrul Gazi‘ye aittir, ilk olarak III. Mustafa tarafından onarılmış(1757), daha sonra 1887 ve 1890 yıllarında onarımlarla yapı sağlamlaştırılmıştır. Altıgen planlı türbenin beden duvarları, bir sıra taş, iki sıra tuğladan ve taşlar arası dikey konumda derzli olarak yapılmış olup, saçak silmeleri düz, mekanı örten kubbe ise kurşunla kaplıdır.

Şeyh Edebali Zaviyesi ve Mal Hatun Türbesi, eski Bilecik’in kuzeyinde, Orhan Cami’nin üzerindeki tepede bulunan ve Osman Gazi’nin vasiyeti üzerine Orhan Gazi tarafından yaptırılan bir yapı topluluğudur (XIV. yüzyıl), ilk yapılan zaviye, çeşitli etkenlerle ortadan kalkmış, Osman Bey’in eşi Mal Hatun Türbesi yanında yeniden yapılmıştır. Aynı zamanda Şeyh Edebali’nin türbesi de bulunan zaviye, mescit, türbe ve dergâhtan oluşan bir yapı kompleksi halindedir.

Edebali Türbesi ve dergâh aynı yapı içinde olup, Mal Hatun Türbesi, bunların doğusunda kare planlı ayrı bir yapıdır.Rüsdem Paşa’nın yaptırdığı“Vezirhan Kervansarayı” ile Gölpazarı’nda Mihal Gazi’nin torunlarından Mihal Bey tarafından yaptırılan “Taşhan Kervansarayı”, Önemli kervan saraylardır.Tarihî köprüler ve diğer eski eserler şunlardır: Rüsdem Paşa tarafından Mimar Sinan‘a yaptırılan ‘Taşköprü”, Bilecik’in Vezirhan köyü yakınında Karasu, üzerinde “Rüsdem Paşa Köprüsü”, Söğüt’te “Koyunlu Köprüsü”, Söğüt ilçesinde “Said Bey Çeşmesi” (1919), bundan başka ilçedeki “Ferhad Paşa”, “Çarşı”, “Orta Hamam”, “Ertuğrul”, “Kadın”, “Mezar” çeşmelerinin de tarihî değeri vardır.

Gölpazarı’ndaki “Horhor Çeşmesi“, Bayraktar Dede önündeki ve Zafer Sokağı başındaki çeşmeler, II. Abdülhamid tarafından idadî (lise) olarak 1903 yılında yaptırılan “Hamidiye İdadisi”, şimdi Ertuğrul Gazi ilkokulu’dur. Giriş kapısında Abdülhamid’in tuğrası olup çok değerlidir.Yukarıdaki yapıların dışında, burada yaşayan Hristiyan ahali için Akçaşehir köyünde “Hagios Elias”adlı bir Rum kilisesi yaptırılmıştır (1868).

Ertuğrul Gazi Türbesi

Ertuğrul Gazi Türbesi

Bilecik Saat Kulesi

Bilecik Saat Kulesi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git