İskenderun

İSKENDERUN(Eski adları: Myriandrus, Alexandria ad İssum, Alexandreia Myriandos, Alexandreia Scabiosa, Alexandria Minör, Alexandrette, Alexandretta, İskandarapuna, İskandarun, İskandariya).

M.Ö. 333 yılında Büyük İskender veya ondan az sonra Antigones tarafından “Aleksandreia” adıyla kuruldu. Sonraları şehre İskender‘in adıyla kurulan başka şehirlerden ayırmak için buna “Küçük İskenderiye” (Alexandria Minör), “Alexandretta” veya “Alexandria ad İssum” denildi. İslam Bizans çekişmesinde birkaç kez el değiştiren ve bir ara Haçlılar’a geçen İskenderun, XVI. yüzyılın ilk yarısında Osmanlı egemenliğine girdi ve özellikle Halep’in limanı oldu. XIX. yüzyıl sonlarında nüfusu 8 bin kadar tahmin edilmekteydi. Şehrin ticarî hayatı Osmanlı yönetiminden sonra oldukça gelişti. Daha sonra Osmanlı Devleti’nin genişleme devrinde Halep şehri ve dolayısıyla Kuzey Suriye’nin iskelesi olunca, büyümeye başladı. XVII. yüzyılda limanda 200 kadar Frenk ve Müslüman kalyonunun demirli olduğu Evliya Çelebi, “Seyahatnamesi'”nde yazılıdır.

XIX. yüzyılın 2. yarısına kadar, eski doğu ticaretinin önemini kaybetmesi sebebiyle geriledi. 1822’de şiddetli bir deprem şehri harap etti. İskenderun, Belen kazasına bağlı küçük bir köy durumuna düşmüştü. 1880 yılları civarında İskenderun nüfusunun 3 bin olduğu tahminine bakılırsa, köy halinin oldukça uzun sürdüğü kanısı uyanmaktadır. İskenderun, Kuzey Suriye’den başka Irak ve Güneydoğu Anadolu ticaretini kendine çekti, XIX. yüzyıl sonlarına doğru ticarî bakımdan gelişmeye başladı. 1913 yılında İskenderun’un bir şube hattı ile (İskenderun Toprakkale) ana demir yoluna bağlanması ve küçük deniz araçlarının yanaşabileceği birtakım iskelelerin inşa edilmesi, liman faaliyetlerinin artacağı ümidini doğurmuştu. İlçede 1851 yılında bazı yabancılar tarafından da yapılan limanlar ticarette önemli bir rol oynamışlardı. Gümrük binası ise daha eski idi ve 1891 yılında onarılarak faal hale getirilmişti. Suriye’nin Osmanlı imparatorluğu’ndan kopması ve Kuzey Suriye ticaretinin Halep Humus demir yoluyla Trablus Şam’a kaydırılması, şehrin ekonomisini genişletti.

İlçeye bağlı Belen bucağı, bir zamanlar ilçe durumundaydı. Buranın tarihi de oldukça eskilere dayanmaktadır. Belen yöresi, XIII. yüzyılın ikinci yarısında Mısır Memlûkleri’nin ve XVI. yüzyıl başlarında Osmanlıların eline geçmiştir. Makbul İbrahim Paşa’nın kumandasındaki Osmanlı ordusunun Mısır‘a giderken’buradan geçtiği (1523), bilinmektedir. Yakın zamanlarda geçidin özellikle Halep ve Antakya yollarının ayrıldığı doğu kısmına “Top Boğazı” denilmişti.

Orta çağ kaynaklarında adı geçmeyen Belen’in Kanunî devrinde kurulmuş olduğu söylenir. Halep ili salnamelerinden birinde (1902-1903) verilen bilgiye göre, 1552 yılında İskenderun-Halep yolu için yeni bir güzergah bulunarak, şimdiki kasabanın bulunduğu yerde Kanunî tarafından, cam,i han ve hamam yaptırılıp, buraya 250 derbendçi yerleştirilmiş ve buraya “Derbend-l Cebel-i Bakriş ma’a Iskandarûn” adı verilmiştir. Birkaç yıl sonra, yine hükümdarın izniyle, etrafta birer saatlik mesafede bulunan topraklar, rekabesi mirîye ait olmak ve öşürden muaf tutulmak koşulu ile, buraya yerleşenlere dağıtılmış ve 65 hanelik bir yere “Ayn alteli ve mezraası” adı verilmiştir. Yine aynı salnameye göre, Adana Sancağı’nı yöneten Abdurrahman Paşa’nın yardımıyla civardan getirtilen nüfus sayesinde burası kasaba haline getirildi ve 1802 yılında Beylan adı ile kayıtlara geçti.

Kasaba, önemli bir yol üzerinde bulunmasından başka, doğal güzelliği ile de sivrilmişti.

XIX. yüzyıl sonunda Beylan, Halep vilayeti, doğudan Kilis kazası, güneyden Harem ve Antakya kazaları, batıdan İskenderun kazası ile çevriliydi. Bir nahiyesi ve 48 köyü vardı. Toplam nüfusu 10 bin 765 kişiydi, ilçede toplam 7 okul bulunmaktaydı.

Evliya Çelebi “Seyahatnâmesi”nde Belen ve İskenderun’dan ayrıntılı olarak söz eder. “Seyahatname”de, Belen’in nüfusunun 3 bin olduğunu, top menzilli bir yoldan uzakta bulunan “Bakras” Kalesi’nin bulunduğunu, ilçede bir cami, han ve hamamın da var olduğunu belirtir.

Seyahatname’de İskenderun Kalesi’nden söz ederken, kaleyi ilk kez Büyük İskender‘in yaptırdığını, Sultan Ahmed devrinde vezir Nasuh Paşa’nın burada sağlam bir kale yaptırmaya başladığını, ilçenin nüfus yoğunluğu çoğunlukla Frenk ve Rumlar tarafından oluşturulduğundan, cami, han, hamam, çarşı ve pazar gibi şeylerin bulunmadığını, ancak meyhanelerin bol olduğunu belirtir.

Gerek Belen, gerekse İskenderun, XIX. yüzyıldan itibaren gelişmeye başlamış, kazaya bağlı Kayır Av nahiyesinde petrol gazı işletilmeye açılmış (1890), iskeleye bir karantina binası yaptırılmış(1868), su arklarının onarımı yapılmış(1847), göller, bataklıklar ve sazlıklar kurutulmuş(1868-1879), İskenderun yolu güzergahında bulunan köprülerin onarımları yapılmıştır.

İlçeye 1901 yılında erkek ve kızlara mahsus olmak üzere iki adet ilkokul (iptidai mektebi) inşa edilmiş, 1904 yılında ise bu okullardan kız öğrenci mektebine Padişah’ın adı(Hamidiye) verilmiştir.

İlçede yaşayan Hristiyan dinine mensup cemaatlerin serbestçe dinî âyinlerini yapmaları için kilise onarımı yapımlarına Osmanlı Hükümeti’nce izin verilmiştir. Buna örnek olarak bir Katolik kilisesinin yapımı(1855 ve 1889), Kapuçin rahiplerine bir kilise inşa edilmesi (1896), ilçedeki Rum Katolik kilisesinin çan kulesinin yapılması, Ermeni milleti içinse 1871 yılında bir kilise ve okul inşa edilmesi, mevcut kilisenin onarılması(1892), vb.İskenderun, bugün, Hatay iline bağlı ilçe merkezi, şehir ve limandır.

iskenderun

iskenderun

İskenderun fener caddesi

İskenderun fener caddesi

İskenderun Sahili

İskenderun Sahili

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git