Bayburd

BAYBURD (Eski adları: Papertum, Baiberdon, Papert, Bayberd, Ba-berd, Paypert, Payport, Pairpurth, Baiburt, Bibirt, Pâpirt, Baybird, Sımpa davan).

Eski bir yerleşme merkezi olan Bayburd, Orta çağ’da, özellikle ilhanlılar Devri’nde, kültürel bakımdan gelişmiş bir şehirdi.Eski çağlarda Sami ve Arî kavimlerinden olmayan Haldîler’in yaşadıkları bölgede kuruldu. “Dede Korkud” masallarında da Bayburd‘tan söz edilir. En parlak devri, M.Ö. 400 yıllarıdır. Doğu Roma İmparatoru Justinianos tarafından onartılan ve kalesinin yıkıntıları bugün de görülen Bayburd, Türklerin Anadolu’da ilk fethettikleri yerlerden biridir. Tuğrul Bey zamanında, Selçuklular, Ermeniler oturduğu yöreyi işgal ettikleri sırada (1055) bir kol, Çoruh nehri ve Parhar dağlarına kadar bütün bölgeyi ele geçirdi. Malazgirt Savaşı’ndan (1071) sonra, 1200 yılına kadar Erzurum’da hüküm süren Saltukoğulları’na, zaman zaman Danişmentooğulları’na bağlı kaldı. Bir ara Trabzon imparatoru Aleksis I. Komnenos‘un kumandanı Th. Gabras tarafından zapt edildiyse de, daha sonra Danişmendoğlu Melik Gazi’nin kardeşi İsmail tarafından geri alındı.

Bayburd‘un asıl gelişmesi Erzurum Meliki, Selçuklu Mugis al-Din Tuğrul Şah ile oğlu Ruknaddin Cihanşah (1200-1230) zamanında oldu. I. Alâeddin Keykûbad zamanında Anadolu’da politik birlik kurulurken Bayburd, Erzurum ile birlikte merkeze bağlandı.(1230). II. Gıyaseddin Mesud devrinde para bastırılmış ve Ulu Cami inşa edilmiştir. Moğol istilâsı sırasında da Bayburd’un Anadolu Selçuklularıma bağlı kaldığı bilinmektedir. Bayburd’un Selçuklular devrinde başlayan gelişmesi, İlhanlılar devrinde, Tebriz Trabzon yolunun buradan geçmesi sonucu daha da arttı. Venedik ve Ceneviz kervanları burada güvenli bir konaklama yeri buldular.

Marko Polo Doğu’ya giderken burada konaklamıştır, ilhanlılar zamanında. Emir Mahmud tarafından yaptırılan Mahmudiye ve Erzurum Valisi Celâleddin Hoca Yakud tarafından yaptırılan Yakutiye Medresesi, zamanın birer bilim ve kültür yuvasıdır. Son İlhanlı hükümdarı Abusaid’in adına para basılışı, o zaman Bayburd’ta gümüş madenlerinin işletildiğini göstermektedir.

Bayburd

Bayburd

XIII. yüzyılda gelişen Ahilik, Bayburd çevresinde de yayılmıştır.Abusaid’in ölümünden sonra Bayburd, Erzurum, Erzincan ve Gümüşhane ile birlikte Cezayiroğulları’na geçti. Bir süre sonra Erzincan hâkimi Ertanaoğulları’ndan Mutahharten tarafından alındı. Bu durum, 1352 tarihinde, Gıyaseddin Mehmed adına bastırılan paralardan anlaşılmaktadır, kadı Burhaneddin zamanında, Akkoyunlu beylerinden Kutlu Bey’in oğlu Ahmed Bey tarafından zapt edilmiştir.(1467). Otlukbeli zaferinden (1473) sonra, Fatih Sultan Mehmed tarafından Osmanlı ülkesine katılan Bayburd’ta, bu dönemde Akkoyunlu ve Safevîler’in etkinliklerinin sürdüğü görülmektedir. Aynı dönemde Bayburd, Şiîlik ve Safevîlik kavgalarına sahne olmuş, bu sebeple I. Selim, Trabzon Valisi iken (1508), Bayburd‘a kadar uzanan bir sefere çıkmıştır.

Bayburd‘un kesin olarak Osmanlı devletine katılması, Çaldıran Savaşı’ndan sonradır.(1514). Yavuz, Çaldıran Savaşı sonunda Erzurum’a dönerken, görevlendirdiği Bıyıklı Mehmed Ağa’dan Bayburd’un anahtarlarını almıştır (Eylül 1515). Buranın yönetimi Kızıl Ahmed oğlu Mirza Bey’in yönetimine verildi. Mirza Bey’in ölümünden sonra Nasuh Bey Bayburd ve Erzincan sancaklarının beyliğini üstlendi. Gerek Mirza Bey’den, gerek Nasuh Bey’den “Bayburd Sancağı Beyi” olarak söz edilmesi, merkezin Bayburd olduğunu göstermektedir. Böylece Bayburd‘un bir sınır bölgesi olarak ayrı bir idari özelliğe sahip olduğu anlaşılmaktadır. XVI. yüzyılın ortalarına doğru Doğu Anadolu’nun sınırında bulunduğundan, sancaklık özelliğini korumuştur. Ondan ötede olan yerler Osmanlı yönetimine alınınca sancağın fonksiyonu giderek ortadan kalkmış, bu durum, idarî bakımdan Bayburd’un kaza haline gelmesine sebep olmuştur.

Bayburd Sancağı, Erzurum Beyler beyliği kuruluncaya kadar zaman zaman Diyarbekir’e, zaman zaman da Rum Beyler beyliğine (Bûm-ı Hadîs) bağlanmıştır, bağlanmıştır. 1517 yılında düzenlenen ve Osmanlı idari düzenini gösteren bir defterde Bayburd Sancağı’nın, Kemah, Kiğı, Çemişgezek ve İspir sancakları ile birlikte Diyarbekir Beyler beyliğine, 30 Mayıs 1520 tarihli Karaman Rum tahrir defterlerinde ise, Rum Beyler beyliğine bağlı olduğu görülmektedir. 22 Temmuz 1353 tarihinde akdedilen divanda Bayburd ve Kemah sancakları tekrar Diyarbekir Beyler beyliğine bağlanmıştır. Kanuninin Irakeyn seferi sırasında (1534), Kemah ve Bayburd sancakları birleştirilerek önce İran’a, daha sonra da Osmanlılara katılan Dülkadirli hanedanından Alâüddevle Bey‘in torunu ve Şahruh Bey’in oğlu Mehmed Han‘a verildi. Bir yıl sonra, bu seferden dönülürken de yeni oluşturulan Erzurum Beyler beyliği (26 Eylül – 3 Ekim 1535) Mehmed Han’a verilince, onun yönetimindeki Bayburd  Kemah Sancağı, “Paşa Sancağı” oldu. Erzurum Beyler beyliği kurulduğu sırada harap durumda olan Erzurum şehri, yeni şenlenmekte olduğundan, ilk beylerbeyiler Bayburd’ta oturmaktaydılar. Bu durum, 1548 yılına kadar sürdü.

Bayburd, 1551 yılına kadar Erzurum eyaletine bağlı bir sancak olarak kaldı. Bu tarihten sonra Erzurum Sancağı’nın kazası haline getirildi. XVII. yüzyılın ortalarında ise yine adı geçen eyaletin bir livası oldu. 1516-1518 tarihli kayıtlara göre, Bayburd Sancağı, Bayburd, Kelkit, Sadak, Kovans, Tercan-ı Ulyâ(Yukarı Tercan) ve Tercan-ı Suflâ(Aşağı Tercan; İç Tercan) bucaklarından meydana gelmekteydi. XVII. yüzyılda sancaklıktan çıkarılan Bayburd’un, 1516 yılında şehir toplam nüfusu 2 bin 477 1520’de4 bin 935,1530’da3 bin 231 kişiydi.1817 yılında Sürmene kazası eşkıyasının hücum ve yağmalarına uğrayan Bayburd, Osmanlı  Rus Savaşı’ nda (1818) Rus işgaline uğradı. Rus Generali Paskevlç’in yönetimindeki askerler, kale içinde bulunan mahalle ve camileri yaktılar. Rus Ordusu’nun ilerlemesi üzerine, halk millî bir savunma oluşturup şehrin güneyindeki Hart Ovası bataklıklarından yararlanarak düşmanı çekilmeye zorladılar. Bayburdlu Zihnrnin ünlü“Hart Destanı” bu olaydan kaynaklanmaktadır.

XX. yüzyılın başlarında ve XIX. yüzyılın sonlarında Bayburd, bir sancak merkeziydi. Ancak bu tarihten sonra 19 Rebiülevvel 1305 (5 Aralık 1887) tarih ve 4000 sayılı Meclis-i Mahsus kararı ile, önceleri Erzurum Sancağı’na, daha sonra Erzurum vilayetinin Erzincan Sancağı’na bağlı bir kaza durumuna getirildi. Bu tarihte Erzurum’un kuzeybatısında yer alan Bayburd’un toplam nüfusu 58 bin 313 kişiydi.

I. Dünya Savaşı sırasında ikinci kez Rus ve Ermeni istilasına uğradı. 16 Temmuz 1916’da başlayan düşman istilâsı, 21 Şubat 1918’de Türk Ordusu’nun ve milis kuvvetlerinin ileri hareketleri ile kurtuldu. Kurtuluş Savaşı başlarında, Şeyh Eşrefin çıkardığı isyan, Halid Bey kuvvetleri tarafından bastırıldı.Bayburd, Erzurum iline bağlı iken 1927 yılında Gümüşhane ilinin bir ilçesi durumuna getirildi.

XVI. yüzyılda Bayburd ve çevresinde ekonomik hayatın temeli tarım ve hayvancılığa dayanmaktaydı. XIX. yüzyıl sonlarında Bayburd’ta tarım alanında üretilenlerin başında tahıl, keten tohumu, fasulye, bezelye, soğan, lahana, şalgam, her türlü.meyve gelirdi. Şehirde sanayi tesisi olarak bir adet boyahane vardı. Ayrıca ilçeye bağlı birçok köyde de boyahane ve şahnane gibi küçük sanayi kuruluşları bulunmaktaydı.

Buradaki demirciler, demir ve diğer madenleri işletmekte büyük ustaydılar. Cevahirciler ve kuyumcular savatlanmış gümüşten her türlü süs eşyası yapıp satarlardı. Bunlar çoğunlukla enfiye kutusu, broş, kol düğmesi, saat kutusu vb. eşyalardı.Bayburd, birtakım istilâlar görmesine karşın, Orta çağ’da özellikle ilhanlılar devrinde, kültürel bakımdan gelişmiş bir şehirdi. ilhanlı Hükümdarı Sultan Olcaytu zamanında Erzurum valisi bulunan Hoca Yakut, Erzurum’da olduğu gibi burada da Yakutiye Medresesi‘ni yaptırmıştır. Yine ilhanlı umumî valilerinden Fahreddin Emir Mahmud da, Mahmudiye Medresesi’ni inşa ettirmiştir.

Bayburd kalesi, Bayburd’un kuzey kesiminde oldukça dik kayalar üzerinde bulunur. Kalenin ne zaman ve kimler taraf ından yapıldığı kesinlikle bilinmemekle birlikte, Ermeni kaynaklarında kale hakkında bilgi veren tarihçiler, kalenin M.Ö. III. yüzyılda da var olduğunu yazmaktadır. Romalılar devrinde yapılan bu kale Bizans imparatoru Justinianos tarafından onartılmıştır. Selçuklular zamanında kale, Erzurum’u kuzeyden, Trabzon’dan gelecek-saldırılara karşı koruyabilmek için yapılmıştı. Kalenin iki kapısı vardır. Bahçelerin bulunduğu doğu yanına açılan ve üç kat demirden yapılmış olan “Demirkapı”, batıya açılan “Nöbethane Kapısı” adını taşımaktadır. Nöbethane kapısının sol yanındaki beş satırlık kitabede, Erzurum Meliki Mugis-al-Din Tuğrul Şah devrinin ihtişamı parlak cümlelerle dile getirilmiştir. Bir kanıya göre, Fatih tarafından Tire’den Bayburd’a sürülen 3 bin kişi kale nüfusunu çoğaltmış, Kanuht Sultan Sü-leyman devrinde halk, surların dışına taşmıştır.

Kale içindeki “Ebülfetih Camii” sur dışındaki çevresinde, mahkeme-i seriye, boyahane, değirmen gibi kuruluşlar olan ”Zahir Efendi Camii”, Kadızâde Mehmed Çelebi Camii, Şengül Bey Camii en ünlü yapılardandır.Evliya Çelebi’nin “Seyahatname” sine göre kale, yalçın kaya üzerine beşgen şekilde şeddadî tarzda yapılmıştır.XVI. yüzyıla ait tapu tahrir defterlerine göre Bayburd’ta 2 cami, 9 mescit, 4 medrese, 5 zaviye, 1 hankâh, 2 muallimhane, 2 hamam vardı. Ancak bu eserlerin çoğu, harap durumdadır.

XIX. yüzyıl sonlarında Bayburd’ta 11 cami, 83 medrese, 1 rüşdiye, 25 sıbyan mektebi, 8 Ermeni sıbyan mektebi ve 2 Ermeni manastırı, 1 Ortodoks Rum sıbyan mektebi ve bir kilisesi vardı. Ayrıca bir kaymakamlık binası,; 1 askerî depo, cezaevi, 3 hamam, 15 çeşme, 481 dükkân, 40 han, 177 değirmen, 3 keten tohumu öğütücüsü, 19 fırın, . 1 tabakhane, 2 sabun imalâthanesi, bir kumaş boya evi ve 1 Rum imalâthanesi bulunuyordu.

İlçedeki telgraf ve postahane 1882 yılında onarılmış, Kadızâde Mahallesinde Murahhashane yöresindeki kilisenin onarımı yapılmış(1904), kazaya bağlı Peşki Köyü‘ne (1858) ve Kalur Mahallesi’ne (1859) birer Rum kilisesi yapılmıştır.Halihazırda ayakta duran yapılarda, Bayburd ilçesinde önemli tarihî eser olarak “Bayburd Bedesteni” ve Gökçedere, Çayıryolu, Çatalçeşme köylerindeki Akkoyunlulardan kalma mimarî kalıntılar gösterilebilir.

Bayburd Bedesteni, Ulu Camiin doğusunda ve çarşı içinde, birbiri ile bağlantısı bulunmayan iki bölümden oluşur. Yapının civarı 39 dükkân ile çevrili olduğundan, dışarıdan yalnız ana kapının bulunduğu kuzeydoğu köşesi görülebilmektedir.Çatalçeşme Camii, bugün harap durumda ve kubbesi çökmüştür. Avlu duvarları kısmen ayaktadır. Minaresi düzenli kesme taş kürsüsü ve tuğla gövdesine karşılık yapının kendisi, giriş kapısıçevresi dışında moloz taşla yapılmıştır. Basık kemerli, düzgün taş işçiliği gösteren kapıdan, kare ana mekâna girilir.

bayburt merkez

bayburt merkez

Çayır yolu Camii, yakın zamanda örülmüş moloz taş duvarının çevrelediği avlunun güneyinde, moloz taşlı, basit kapılıdır. Basit kapıdan içeri girilince, ortası yan kısımlardan 40 cm. kadar daha alçak, enine uzanan bir mekanla karşılaşılır. Akkoyunluların kurucularından Tur Ali Beyoğlu Fahreddin Kutlug Bey’e mal edilen yapı, çeşitli değişiklikler ve onarımlar görmüştür. En büyük tahrip, Şah Tahmasb‘ın 1548-1549’da yöreyi yağmalaması sırasında olmuştur. Yapı, 1550 tarihinde onarım görmüştür.

Burada Kutlug Bey‘e ait olduğu tahmin edilen türbe, basit sekizgen görünüşlü, camiin 30 metre doğusunda yer alır. Kubbesi yıkık olan yapıda firuze çini süslemeden söz edilmekte ise de, bugün hiçbir iz görülmemektedir.Gökçedere Camii, aynı adlı köyde yapılan bir külliye düzeni içinde toplanmış olarak görülür. Cami, topluluğun güneydoğusunda yer alır ve tek’ kubbelidir. Dıştan iki renkli düzgün kesme taş işçiliği, tuğla minaresi ve trompları belli olan kubbesi ile dikkati çeker.

Yapının girişinde yer alan kitabeye göre cami, 1517 yılında Ferahşad Bey tarafından yaptırılmıştır. Akkoyunlu sülalesinden Ferahşad Bey, Yavuz Sultan Selim‘in Erzincan’a geldiği sırada Otlukbeli yöresinde savaşan Osmanlı kuvvetlerine önemli yardımda bulunmuş, bunun üzerine Kânunî’nin de bir temlikhane ile tasdik ettiği bir bölüm arazisi kendisine bağışlanmıştır.Topluluğun güney batı bölümünde cami hizasında, avlu duvarı kalıntılarının hemen dışında bulunan hamam, bugün ahır olarak kullanılmaktadır.

Camiin kuzeyinde yer alan “L” biçimli, tek katlı bir yapı olan medrese kuzeyde, doğu  batı doğrultusunda yan yana, ocaklı üç mekanın uzantısını doğuda kuzey – güney doğrultusunda iki dikdörtgen mekân kesmektedir. Böylece, yapı, kuzeydoğu köşesinde bir bakıma avluyu sınırlamaktadır. Kapılar üç kademeli, çok yüzeyde nişlerin içine açılmıştır.XVI. yüzyılda Bayburd’taki mescitlerin başlıcaları şunlardı: Feracullah Mescidi, Ahi Ahmed-i Zencânî Mescidi, Bekâr Çelebi Mescidi, Hoca Ali Mescidi, Hasaniye Mescidi, Kadızâde Mescidi, Kadı Mahmud Mescidi, Şeyh Hayran Mescidi, Singâh Mahallesi Mescidi.XVI. yüzyılda Bayburd’daki medreselerin en önemlileri Yakutiye, Mahmudiye, Museviye ve İkbaliye medreseleridir.

Yakutiye Medresesi, ilhanlı hükümdarlarından Sultan Olcaytu Hüdâbende zamanında (1304-1316), Hoca Yakut adına yaptırılmıştır. Bugün hükümet konağına yakın bir yerdedir.
Oldukça eski bir yerleşme merkezi olan Bayburd, eski Türk yaşayış ve geleneklerini korumuş, özellikle Türk halk edebiyatına değerli ürünler veren ozanlar yetiştirmiştir.İlçede, bugün eski önemini kaybetmiş olan deri işleri, yünlü dokumalar, halıcılık, kilim, değerli süs takıları ve maden işleri yapımı, eskiden Bayburd’un önemli ihraç mallarını oluşturan uğraşlardı.

bayburd saat kulesi

bayburd saat kulesi

bayburd

bayburd

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git