Kırşehir

KIRŞEHİR(Eski adlar,: Gülşehri, Kırşehri)

Kırşehir, İlk çağlardan beri Hititler, Frigler, Makedonyalılar, Helenler, İranlılar, Romalılar ve Bizanslılar yönetiminde ve çeşitli kültürlerin etkisi altında kalmıştır.Bunlardan ayrı olarak Oğuz Türklerinin Anadolu’ya XI. yüzyılda yerleşmek amacıyla gelişleri, gene o çağlarda Müslümanlığın bu bölgede yayılmaya başlaması da Kırşehir kültürünü oluşturan etkenlerdir.

Kırşehir, 1071 tarihinden sonra akıncı ve Öncü Türkmenler tarafından Türklerin yaylağı ve yerleşme alanı durumuna getirildiyse de, yönetim bakımından Bizans’a bağlı kaldı. 1071 yılında Malazgirt’te Büyük Selçuklu Hükümdarı Alparslan’la Bizans İmparatoru Diogenes arasında yapılan ve tarihin akışını değiştiren Malazgirt Savaşı’ndan sonra Kutalmışoğlu Süleyman Anadolu’yu kesin olarak Selçuklu Devleti topraklarına kattı. Bundan sonraki yıllar Türklerin akın akın Anadolu’ya geldiği yıllardır.

Anadolu’nun diğer ellerine gelip yerleşen Türkler gibi Kırşehir‘e gelenler de oturdukları yurtlara ve yörelere kendi boy ve soylarının adlarını vermişlerdir. Bugün Kırşehir ili sınırları içinde çeşitli Oğuz boylarının varlığına işaret eden adlara rastlanılmaktadır.

Kırşehir, İç Anadolu’nun bazı bölgeleri gibi Danişmendlilerle, Konya Selçukluları arasında birkaç kez el değiştirmiş, fakat daha çok Konya Selçuklularının egemenliği altında kalmıştır. Kırşehir’in adı Konya Selçuklu döneminde bir ara “Gülşehri” olarak anılmıştır. II. Kılıçarslan bir geleneğe uyarak, ülkesini 11 oğlu arasında pay ettiği zaman, Kırşehir de Ankara’yla birlikle Muhyiddin Mesud’un payına düştü(1190). Bu sırada Tokat’ta egemenliğini sürdürmekteyken Konya’yı ele geçiren Rükneddin Arslan, Mesud’u Ankara Kalesi’nde 2-3 yıl kuşattıktan sonra, Ankara‘yı alarak Muyiddin’i iki oğluyla birlikte astırdı.(1204).

Kardeş geçimsizlikleriyle elden ele geçen, yol uğrağı olması sebebiyle kanlı savaşlara sahne alan Kırşehir, Mengücükoğulları’ndan Muzafferüddin’e timar (öşür vergi alanı) olarak verildi. Bilgin bir kişi olan Muzafferüddin zamanında Kırşehir imar edildi, burası bir kültür kenti düzeyine çıkarıldı. 1245 yılından sonra Kırşehir, Moğol ordularının yaylak ve kışlağı durumunda idi. Daha sonraları çok karışık dönemler geçiren Kırşehir, Selçukluların yıkıntıları’üstüne kurutan Eretnalar, Karamanlılar ve Dulkadiroğulları tarafından ele geçirildi.

Osmanlılar daha Orhan Gazi zamanında (XIV. yüzyıl ortalarında) Ankara‘yı fethettikten sonra bu yöreye kadar hakimiyet veya nüfuzlarını teşmil etmişlerdir. Fakat aynı yüzyılın son yıllarında, Osmanlıların Rumeli’ndeki uğraşılarından yararlanarak, onların Anadolu’daki kuvvetli rakibi Kadı Burhaneddin, Kırşehir’i ele geçirmek isteyerek, adamlarından Mürüvvet Beye şehri zapt ettirdi. Daha sonra Kadı Burhaneddin Akkoyunluların şefi Kara Yülük Osman tarafından öldürüldü. Kadının mülkü, Yıldırım Bayezid‘e teslim edildi. Ancak bu Osmanlı egemenliği uzun sürmedi. Bir yıl önce Karamanoğlu’nun yağmaladığı Kırşehir, 1402‘de Timur tarafından istila edildi ve Ankara Savaşı’ndan sonra burası onun tarafından kendisine yardımda bulu¬nan Karamanlılara verildi.

1406 yılında Çelebi Mehmed, Kırşehir’in kuzeybatısındaki Cemele Kalesi’nde, Karamanoğlu II. Mehmed’le buluşarak toprak sınırları konusunu ve kardeşi Çelebi Süleyman’a karşı izle¬necek tutumu görüştü. Karamanoğlu Mehmed Bey ile Çelebi Mehmed, şimdiki adıyla Çayağzı diye anılan yerde buluştular.

Osmanlı Devleti’nin bu zayıf zamanında Kırşehir Kalesi’nin aralıklı olarak Karamanlılar ve Dulkadirliler tarafından saldırılara uğradığı, yağma edildiği, eski parlaklığını bu sebeplerle yavaş yavaş yitirdiği anlaşılmaktadır. İstanbul’un alınmasından sonra Osmanlıların üzüntü kaynağı olan Karamanoğlu egemenliğine Fatih Sultan Mehmed son verdi. Dulkadiroğullarını da Yavuz Sultan Selim, kesin bir yenilgiyle tarih sahnesinden silmiştir.

Osmanlı egemenliği kesin olarak kurulduktan sonra Kırşehir tarihinde önemli olaylar olmadı. Yalnız 1572 yılında Hacı Bektaş Veli’nin torunlarından Kalender Çelebi’nin başkaldırması Osmanlı Sarayı’nı şaşırttı ve tasalandırdı. Dinî bir amaca dayanan bu başkaldırmayı bastırmak için, Kanunî Sultan Süleyman, Sadrazam İbrahim Paşa’yı yöreye yolladı. Bundan başka ekonomik sebeplere dayanan, gittikçe çoğalan ve “avarız-ı divaniye” diye adlandırılan dengesiz verginin çiftçi halkı yıpratması ve benzeri kötü yönetim örnekleri sonucu baş gösteren “Ceâlî isyanları” sırasında bu yöre yağmalanarak yıkıldı.

II. Mahmud döneminde Mısır Valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa‘nın devlete karşı ayaklanması sırasında, oğlu İbrahim Paşa ordusuyla Kırşehir’e de uğramış, halktan yiyecek istemiştir.

Kırşehir’de 1874 yılında büyük bir-kıtlık baş göstermiştir. Kırşehir’den gönderilen ve İstanbul’da 15 Mayıs 1874 yılında BASİRET gazetesinde yayınlanan bir mektupta bu kıtlık olayından söz edilmekte, köylünün “ötmüş hayvanat laşesi, ağaç kabuğu ve ayrık tabir edilir ot kökü yediği” anlatılmaktadır.

Kırşehir, XIX. yüzyıl ortalarında önemini yitirmiş, yollar üstünde küçük bir durak yeri olmuştur. Bu sıralar nüfusu yaklaşık olarak 3 bin 500 kadardı. Yüzyılın sonlarına doğru 8 bin 462 olarak gösterilmektedir.

Kırşehir‘in Osmanlılar döneminde, ekonomik yönden olduğu kadar düşünsel alanda da gelişmesi, Anadolu Selçuklularının kargaşa dönemine ve İlhanlılar’ın egemenlik döneminde, yani IX. yüzyılın başlarına denk gelir. Bu sıralarda Kırşehir, Orta çağ Anadolu tarihinde çok önemli bir rol oynamış olan Ahilik’in merkezi olmuş, bu kuruluşun kurucusu sayılan Ahi Evren, buraya yerleşmiştir. Öte yandan, Babailik kurucusu İlyas Baba da, Kırşehir’e gelmiştir. Onun torununu tanımış, Türk dilinin öncü övücüsü, mutasavvıf şair Aşık Paşa da burada yaşamış ve ölmüş, Meviâna Celaleddin Rûmî’nin tilmizlerinden Süleyman Türkmanive Mehmed Aksarayîde Kırşehir’e gelerek Mevlevî tekkeleri kurmuşlardır.

Ahiler’in piri sayılan Ahi Evren, Hacı Bektaş’ın yakın arkadaşıydı. Ahi Evren, Kırşehir’de gömülüdür. Hacı Bektaş’ın pirliğinde kurulan yeniçeriliğin de Ahi Evren’in etkisinden olduğu sanılmaktadır.

Bektaşîlik de bu yörede hemen hemen aynı dönemde gelişmişti. Bu tarikatın kurucusu olan Hacı Bektaş-ı. Veli dergahının, Kırşehirin güneydoğusunda ve onun adını taşıyan bir ilçede bulunduğu bilinmektedir.

Kırşehir’in Hititler döneminde alt basamakta Kanış ve Karum’a, üst basamakta da Hattuşaş’a bağlı olduğu sanılmaktadır. Roma, Bizans, Selçuklu, ilhanoğulları ve Eretnalılar yönetiminde kent uzun süre Kayseri’ye bağlı kalmıştır. Selçuklular döneminde sancak ve il merkezi olduğu, kişilere ait vakıf belgelerinden anlaşılmıştır. Jüstinyanos zamanındaki 2. Kappadokya Teması’nın başkenti olma olayı bir yana bırakılırsa, kentin büyük gelişme göstermesi, anıtlarla süslenmesi, Anadolu Selçukluları dönemine denk gelmektedir.

Kırşehir, Osmanlı İmparatorluğunun ilk dönemlerinde, Karaman eyaletine bağlı bir sancak oldu. Daha sonraları Konya, Niğde ve Ankara illerine bağlandı. 1867 yılında bucak, 1869 yılında ilçe, 1870 yılında da sancak oldu. Ankara vilayetine ait özel salname (1318), 1902 yılında Kırşehir’in Ankara iline bağlı 5 sancaktan biri olduğunu belirlemektedir. Bu sancağa, Avanos, Keskin, Mecidiye (Çiçekdağı), ilçeleri bağlıdır. Ahmed Vefik Paşa, yine bu ilçeleri saydıktan başka bir de Değnek Rişvan‘ı(Keskin) ilçe olarak belirtmekte, Mucur ve Hacıbektaş’tan ise Kırşehir’e bağlı köyler olarak söz etmektedir. Kırşehir, 1921 yılında bağımsız mutasarrıflık, Cumhuriyet’in ilanından sonra da il merkezi olmuştur.

Anadolu Selçuklu Devleti’nin son zamanlarında Kırşehir ili önemli bir kültür ve eğitim merkezi olmuştur. Özellikle Selçuklu Sultanıi. Alâeddin Keykubat‘ın Kırşehir’de Cacabey Med-resesi’ni kurması, kentin kültür ve düşün yaşamını büyük oranda etkilemiştir. Bu medresede dört mezhebin ilkeleri yanında, hikmet ve astronomi dersleri açılmıştır. Hikmet derslerinin şamanizme dayandırılması sebebiyle birçok Horasan ereni Kırşehir’e yerleşmiş ve bu medresede öğretmenlik yapmıştır.

Osmanlılar döneminde bu durum sürmüştür. XIX. yüzyılın sonlarında Kırşehir‘de 4 medrese, 1 idadi,1 rüştiye , 2 iptidaiye, bir kısım mahalle ve köylerde sıbyan mektepleri ve 1 Ermeni mektebi bulunmakdaydı. İdadî mektebi 1889 yılında vapılarak eğitime açılmış, 1903 yılında da mektebin onarımı yapılmıştır.

Kırşehir’de geleneksel Türk îipi bütün anlamıyla yaşamaktadır. Kırşehir ve yöresi insanları sevinç ve kederle-rinde hep ölçülüdürler. Bahar ve yaz aylarında ağaçlar altında, sonbaharda düğünlerde ağır başlı ve içten bir söyleşi havasıyla yaşarlar, yemekleri sade ve doyurucudur. Haik Türkçesi Anadolu ağızlarının genel gelişimi içinde Oğuz Türkçesi izleri taşır. Osmanlı döneminde şehir erkeklerinde giyim kadifeden külot pantolon, kadife cepken, nakışlı yün çorap, sırmayakalı işlik, ucu sivri basık ayakkabı, boyunda, kollarda, belde poşular (renkli) ve belde hançer biçimindedir. Kadınlarda ise sıra sıra altınlı, boncuklu al fes; üstüne kenarı boncuklu beyaz yazma, sırmalı kadife ceket, bele bağlanmış üç etek, geniş ve dökümlü don, belde şal kuşak biçimindedir.

Çeşitli akınlara uğrayan, çeşitli el değiştirmeler yaşayan Kırşehir, tarihî ören yerleri, arkeolojik alanlar ve sitler bakımından değişik bir görünümdedir.

Kırşehir ve civarında pek çok höyük vardır.Bunların en önemlisi şehrin içindeki Kale adı verilen tepeciktir. Bu höyüğün üstündeki ortamektep ile Selçuklu Hükümdarı Sultan Alâeddin
Cami yakın dönenmelerde yenilenmişti. Sadece kapı eskidir. Bu tepenin eski şehrin kalıntıları olduğu anlaşılmaktadır.

Kırşehir’de Romalılar ve Bizanslılardan kalma eserlere rastlanmaktadır. Civardaki Üçayak denilen harabe, Bizans devrinden kalma önemli bir çifte kilisedir. (X-XI. yüzyıl).

Ahi Evren Camii, Ahi Evren Mahallesi’ndedir. H.986(7560;tarihindeAhi Ev-ren’in ardıllarından biri tarafından yap-tırılmıştır. Süsleme ve mimari şekillerden yoksun basit ve üstüçatılı, duvarları kârgir bir binadır. Mihrabın üstündeki kitabe kısmen silinmiştir. Yakın tarihte inşa olunmuş bir taş minaresi vardır. 1902 yılında onarım görmüştür.

Alâeddin Camii, Kırşehir’in ortasındaki tepenin üstünde bulunur. İlk kez XIII. yüzyılda Selçuklu Hükümdarı Alâeddin tarafından yaptırıldı. Sonradan tümüyle yıkılmış, 1893 yılında Mutasarrıf Arifi Bey tarafından yerine yenisi yaptırıldı. Camiin kapısındaki işlemeli taşların Melik Muzafferüddin Behramşah’a ait medresenin kapı taşları olduğu söylenmektedir.

Cacabey Camii, Kılıçarslan’ın oğlu Gıyaseddin III. Keyhüsrev zamanında Cibril İbni Caca Bey tarafından 1272 yılında üstü kubbe ile örtülü bir medrese olarak yaptırılmıştır. Mavi çinilerle bezeli minaresinden ötürü halk arasında “Cıncıktı Cami” olarak da anılır. 1871 yılında onarılan yapı, uzun süredir cami olarak kullanılmaktadır.

Çarşı Camii, Hüseyin Bey adlı biri tarafından 1864 yılında yaptırılmıştır. Yapı dik açılı ve minaresizdir. Camiin ön bülümünde sütunlu bir sundurma bölümü vardır. Camiin içindeki “Kırlangıç” tipi tavan, örnekleri için-de en büyük olanıdır. 15 sıra halinde tahta kirişler üstüne konmuş ve yukarı yaklaştıkça çok kenarlılar boyca küçüldüğünden, tavanın maktaı tam bir kubbe maktaı verir hale getirilmiştir.

Lâle Camii’nin XIII. yüzyıldan kaldığı sanılmaktadır. Zamanında iki kubbeli olduğu bilinmektedir. Kesme taş kemerler hariç, diğer bölümler tümüyle moloz taştandır.

Kırşehir’de tek bir kervansaray bulunmaktadır. Bu da II merkezinin 23 kilometre güneyinde Kızılırmak üstündeki Kesik köprü’nün yanı başında bulunan kervansaraydır. Birçok bölümü yıkılmış olmakla birlikte, kapısı, büyük kemerli salonu ve odaları hâlâ sağlam ve ayaktadır. Selçuklu dönemine alt bir eserdir.

Kırşehir’de eski eser niteliğinde yalnız “Kesikköprü” vardır. Kırşehir’in 23 kilometre güneyinde Kızılırmak üstünde Keykavus b. Keyhüsrev zamanında 1251 yılında Konya topraklarıyla Kırşehir‘i bağlamak üzere yaptırılmıştır. Bir söylentiye göre, Keyhüsrev bu köprüyü Muzafferüddin kızıyla evlendiği zaman, düğün alayının üstünden geçmesi İçin yaptırtmıştır. Kuzey ucunda kervansaray ve taşa işlenmiş İki arslan motifi bulunmaktadır. Köprü 13 gözlü, sivri kemerlidir. Döşeme eni 4.90 metredir ve iki taraftan 0.50 metre eninde korkuluk taşları vardır. 1614 yılında onarım görmüştür.

Küçük bir kent olmakla birlikte tarih içinde belirli bir yeri bulunan Kırşehir’de İki tane de medrese bulunmaktadır.

Muzafferüddin Behramşah Medresesi, Muzafferüddin Behramşah tarafından 1246 yılında yaptırılmıştır. H. 625 (1227), tarihinde Kırşehir’e yerleşen Muzafferüddin Beramşah, hü-kümdarlığı süresince kendini bilime vermiştir. Medrese İle türbesi karşı karşıya iken bugün medreseden geriye pek bir şey kalmamıştır.

Kırşehir‘de bugün bilinen iki kümbet vardır.Fatma Hatun Kümbeti, Kırşehir’in “Kombetaltı” diye bilinen yöresinde bulunur. Kapısındaki kitabeye göre Abdullah kızı Fatma Hatun için H. 686 (1287), yılında yapılmıştır.

Melikgazi Kümbeti ise, Muzafferüddin Mehmed Şah için eşlerinden biri tarafından 1228 yılından sonra yaptırılmıştır. Köşeleri düzenlenmiş kare bir taban üstüne, konik külahlı sekizgen bir yapıdır ve çadır karakterine uyar.

Kırşehir’de yaşamış yöneticilere ve eşlerine alt altı tane türbe bulunmaktadır.Âşık Paşa Türbesi, Eretnalılar zamanında 1322 yılında yapılmıştır. Tümü ile mermerden yapılmış olup, asimetrik uzun cephesi, Kırgız çadırına benzeyen kubbesi, yana alınmış dar ve uzun portali İle Selçuklu mimarisinden tüm ayrıntılı görüşlerle, yeni bir üslûbu haber vermektedir.

Cacabey Türbesi, Cacaoğlu Nureddin adına, Cacabey Medresesl’nln girişinde sol tarafa yapılmıştır (1272). Medresenin İçinden 7 basamaklı bir merdivenle çıkılır. Türbenin içindeki çini bezekler kara, mavi, beyaz renklerle yapılmıştır. İç bölümünü yukarıdan çevreleyen Selçuklu nesih yazısıyla (Arap harflerinin en çok kullanılan türü) yazılmış bir kitabesi vardır.

Ahi Evren Türbesi, kalenin kuzey yönünde, Ahi Evren Mahallesi’nde bulunur. Kapısı üstündeki mermer taşa İşlenmiş kitabeden burasının “Murat Han oğlu Sultan Mehmed Han” döneminde “Süleyman Bey oğlu Alaüddevle” tarafından H. 886(7437), yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Türbe, Selçuklu mimari özelliğine uygun üç kubbe üzerine inşa edilmiştir. 1902 yılında onarım görmüştür.

Karakurt Türbesi (Kalender Baba), Kırşehir’in 15 kilometre batısında, Karalar köyü yakınlarındadır. Selçuklu Hükümdarı Kılıçarslan 1135 yılında bir zaviye ile beraber yaptırmıştır. Hemen yanında da şimdi modernleşmiş fakat esası Selçuklu veya Bizans dönemine alt bir ılıca vardır. Yanında yarı yıkık durumda, bir de tekke yer almaktadır.

Muhterem Hutan Türbesi, İmaret Mahallesi’nde yıkık ve kerpiçten örülmüş bir kulübe İçindeki kabrin üstündeki İki metreye yakın mermer sanduka Selçuklu biçimidir. Yanlarına güzel
bir sülüsle Ayet’el Kürsî işlenmiştir.

Süleyman Türkmani Türbesi, kentin doğusunda, İmaret Mahallesi‘ndedir. Türbeye bir sayvanlıktan girilir. Soldaki yüksekçe şekilde Şeyh Hasan, Şeyh Süleyman ve Ebnayı Mehmed Çelebi’nin olduğu anlaşılan mezarlar vardır.

Hacıbektaş kasabasında 1834 yılında Hacı Bektaş-ı Veli Dergahı inşa edilmiş, daha sonra 1892 yılında Hacı Bektaş Camii’nin onarımı, 1894 yılında ise cami, dergâh ile Kırklar Meydanı’nın onarımı ve çeşmenin yapımı gerçekleşmiştir.Yukarıda saydığımız yapılar dışında Kırşehir’de 1873 yılında bir hapishane inşa edilmiş, daha önce mevcut olan Hükümet Konağı ise 1875 ve 1885 yıllarında onarılmıştır.

Kırşehir

Kırşehir

kırşehir

kırşehir

Kırşehir

Kırşehir

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git