Kangırı

KANGIRI(Eski adları: dermanı-kopolis, Gangra, Hancara veya Cancara. Bugün: Çankırı)

İlin tarihi, Etiler’den öncesine, yani M.Ö. 3.000 yılına kadar uzanır ise de, bilinen tarihi, M.Ö. 300 yıllarında başlar. M.Ö. 323 yılından sonra parçalanan Büyük iskender İmparatorluğu topraklarının iç Batı Karadeniz Bölgesi üzerinde kurulmuş olan Paflagonya Devleti‘nin merkezi olmuştur. Romalılar devrinde, büyük dinî toplantılar ve yine bu devirde Germanikapolis adıyla basılan paralar şehrin ekonomik yönden de önemli bir merkez olduğunu göstermektedir.

Orta çağ‘da Kangırı, Bizanslıların Kızılırmak eyaletinin berkitilmiş(Müstahkem) kalesi ile askerî merkezliğini yapmıştır. Bizans İmparatorluğu Herakleios devrinde 17 tem (il)’e ayrılmıştı. Bu temlerden birisi olan ve bugün-kü Kangırı ile Kastamonu illerinden meydana gelen Paflagonya teminin merkezi Kangırı(Gangra) idi. İran Hükümdarı Hüsrev Perviz tarafından geçici bir süre zapt ediien şehir, kısa bir süre sonra yeniden Bizans egemenliğine girdi. Şehrin kalesi birkaç kez Emevîlerin saldırısına uğradıysa da, kalenin sağlamlığı sebebiyle bu saldırılar bertaraf edilmiştir.

Malazgird Zaferi ile Anadolu’nun hızla Türkleşmeye başladığı sıralarda Alparslan’ın ünlü komutanlarından Melik Ahmed Danişmend Gazi, en güvendiği silah arkadaşlarından Emir Karatekin’e Kangırı’nın fethi görevini verdi (1082). Haçlı seferleri sırasında esir edilen Antakya Hükümdarı Bohemon’d’u kurtarmak için Raymond de Toulouse komutasındaki Haçlı Ordusu, Ankara ve Kangırı’yı da ele geçirmişse de Haçlı Ordusu, Selçuklular tarafından yenilmiş, Kangırı yeniden Danişmendoğulları’nın eline geçmiştir (1106).

Kangırı fatihi Emir Karatekin, Danişmendli devletini Kangırı Emirliği görevini ölümüne kadar sürdürmüş, daha sonra başlayan saltanat kavgaları sırasında, 1132’de Kangırı yeniden Bizanslılar’ın eline geçmişse de, kısa bir süre sonra Anadolu’ya hakim olan Selçuklu sultanlarından I. Mesud, Kangırı’yı Bizanslılardan kurtarmış ve Anadolu’da Selçuklular’ın yaşattığı parlak devrede Kangırı Emirliği’ni Alâeddin Keykûbad l.’in lalası Atabeg Cemaleddin Ferruh’a verilmiştir. I. Mesud zamanında yapılan Taşmescid (Dârüşşifa) Selçuklu sanatının ölümıoysüz eserlerindendir ve kitabesi yanında bulunan yılan resmi kabartması, bugün tıp fakültesi rozeti olarak kullanılmaktadır.

XIV. yüzyılın başlarında Anadolu Selçuklularının zayıflaması ile ortaya çıkan yeni beyliklerden biri olan Candaroğulları, Sinop  Kastamonu, Çorum ve Kangırı çevresine hakim olmuşlardı. Daha sonra bu beyliğin Sinop ve Kastamonu merkez olmak üzere ikiye ayrılması ile Kangırı, Kastamonu bölümüne bağlı kalmıştır. Yıldırım Bayezid’in Kastamonu kesimini ortadan kaldırması ile bu kesimdeki Candaroğlu hakimiyeti sona erdi ve Kangırı, Osmanlı egemenliğine girdi.

1402 yılında Ankara Savaşı’nda, Yıldırım Bayezid’in Timur’a yenilmesi ile başlayan buhran devrinde, Sinop Beyi İsfendiyar Bey, Timur’un yardımı ile topraklarına yeniden hâkim oldu, ancak oğlu Kasım Bey, Osmanlılar’a sığınarak Sultan Çelebi Mehmed’e büyük hizmetlerde bulundu. Padişah, Kasım Bey’in bu hizmetine karşılık merkez Kangırı olmak üzere, Tosya ve Kalecik’i tımar olarak vermiştir. II. Murad devrinde kuvvetlenen isfendiyar Bey, Kangırı ve Tosya’yı Osmanlılar’dan tekrar geri aldı, oğlu Kasım Bey’i affetti ve ordusu ile Bolu’ya kadar ilerlediyse de, II. Murad’a yenildi. II. Mu-rad’ı damat edinerek, savaş tazminatı olarak Kastamonu madenlerini ver-mek zorunda kaldı(1423).) Murad, daha sonra kayınpederine İsfendiyar ülkesini bağışladı ve bu durum, Fatih devrine kadar sürdü.

1459‘da Fatih’in İsfendiyar ülkesi üzerine yaptığı sefer ile Kangırı yeniden Osmanlılar’ın eline geçti ve Anadolu eyaletine bağlı bir sancak merkezi oldu.

1459‘dan Tanzimat devrine kadar Kangırı’nın tarihinde önemli bilgiye rastlanılmamaktadır. XVII. yüzyılda önemli yolların kavşağı üzerinde bulunan Kangırı, diğer Anadolu şehirleri gibi Levent eşkıyasının saldırısına uğramıştır. 1838’de yeni kışlalar yaptırılmış, yıkık köprüler onarılmıştır. Tanzimat devrinde, vilayet sistemine göre yeni bir sancak merkezi idi ve biraz daha küçülmüş olarak Kastamonu vilayetine bağlanmıştı.(1868). Bu arada sancağa bağlı Karapınar kazası da Kangırı’dan ayrılarak Ankara’ya bağlanmıştır.(1854).

Kangırı

Kangırı

Kurtuluş Savaşı hazırlıkları sırasında, Hilafet ordusu öncülerini çerkes halkı, kahramanca çarpışarak geri püskürtmüş, Gerede’ye kadar takip etmiş ve ele geçirdikleri Gerede Bayram To-pu’nu o günün anısı olarak saklamışlardır. Bu sıralarda Kuzey Anadolu Dağları’nı aşarak Ilgaz’ın Doruk mevkiine kadar gelen Pontus eşkıyası, bir karakolu basarak birçok kişiyi şehit etmişlerdir.

Kurtuluş Savaşı sırasında Kangırı, yalnız İnebolu’dan Ankara’ya cephane taşımakla kalmamış, çilingir esnafı, ordunun gereksinimi olan silâh ve süngü yapımında da çalışmıştır.

Evvelce adı“Kangırı” şeklinde yazılan, halk arasında “Çankırı”, ‘Çengiri” şeklinde telâffuz edilen şehrin adı, Osmanlılar devrinde Kangri şeklini almıştır. Cumhuriyet devrinde Kangırı şeklinin “Çankırı”olarak kabulü, o devirdeki Çankırı mebuslarından Ahmed Talât, Mehmed Rifad ve Yusuf Ziya beylerin, 9 Nisan 1925 tarihinde TBMM‘ne verdikleri önerge üzerine hükümetçe yapılmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında Kangırı’nın Tayca mevkiinde, 1872 yılında Asayiş adlı bir köy kurulmuş, 1873’te Tuht köyüne Meryem ana adlı Rum kilisesi, 1895’de şehirde bir idadi mektep, 1896 yılında Hamidiye Gureba Hastanesi ve 1903 yılında Hükümet Konağı inşa edilmiştir.

Kangırı’da günümüze kadar kalabilmiş Selçuklu ve Osmanlı dönemi yapıları şunlardır:

Dârü’l-ha’dis Medresesi, kayalık bir tepe üzerinde, şehrin güneybatısında, Derbend denilen kuru çayın kenarında olup, Atabeg Lala Cemaleddin Ferruh tarafından 1235 yılında yaptırılmıştır. Yapının ilgi çekici bir yanı, diğer bir yapıya bitişik olarak yapılmış olmasıdır. Güney cephede görülen mazgal pencerelerinin dıştan içeriye doğru daralmaları, güney duvarının muhtemelen Dârü’l-Şifa’nın kuzey duvarı olduğunu gösterir. Kubbeli orta hacmin güneyindeki Selçuklu devrine ait süslü kapı daDârü’l-hadis’i Dârü’l-şifa’ya bağlayan kapı izlenimini uyandırmaktadır. Bu durumda Dârü’l-Hadis’ in bağımsız bir yapı olmayıp, sonradan var olan yapıya ek olarak yapıldığı ortaya çıkmaktadır. Dârü’l-Şifa’yı yaptıran Atabeg Cemalü’ddin Ferruh, 1242 yılında ölmüş, aynı yıl Dârü’l-hadis’in yapımı tamamlanmıştır. Bu yapı, Ferruh Bey için türbe olarak tasarlanmıştır. Hastahanenin bulunduğu yere sonradan Hastahane Mahallesi adı verilmiştir.

Binanın planı, kuzeydeki cümle kapısından girildiğinde kesme taştan inşa edilmiş dört sivri kemerin üstünde tuğla pandantiflerle oturtulmuş tuğla kubbeli küçük bir hacim ve bunun sağ ve sol taraflarında kesme taş sivri tonozların örttüğü ve merkezi zeminden farkı seviyelerde yükseltilmiş iki eyvandan ibarettir. Batı eyvanı alt kattaki kabirleri (Atabeg Cemalü’ddin Ferruh’un mezarı vardır) simgeleyen ve kare şeklinde firuze renkli çini plakalarla kaplı alçak bir sandukayı ihtiva eder.

Büyük Cami, son cemaat yerindeki kapının süveleri mermer olan camiin, kemerinin anahtar taşı, içleri oluklu konsol halinde çıkmaktadır. Kapının iki yanında taban ve başlıkları mermerden iki sütun vardır. Bu sütun üzerinde boyunduruk taşı bulunmaktadır ki, bu taşa “Allah Kan 1302” kitabe yazılmıştır. Son cemaat yerinin iki tarafında istalaktili mihrap nişleri bulunmaktadır. Camiin esas inşa kitabesine göre 1558 yılında Kanunî Sultan Süleyman devrinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Rokoko üslûbu ile süslenmiştir.

İmaret Camii, Candaroğulları’ndan Kasım Bey tarafından yaptırılmıştır (H. 800-1397-98). Minaresi H. 1331-1915) yılında Mimar Mustafa tarafından onarılmış ise de, sonradan depremlerle papuçtan yukarısı uçmuştur.

Yeni Cami, H. 1133 (1720/21) yılında Hacı Mehmed adlı hayırsever tarafından yaptırılmıştır.

Kangırı Kalesi, şehrin kuzeyinde 4 köşeli bir yüzey üzerine taş ve tuğla hisarlarla çevrilmiş ve üzerinde Kangırı Fatihi Karatekin’in yatmakta olduğu kale, tarihte sağlam yapılmış kalelerden birisi olarak anılmaktadır. Bugün hisarları depremlerden tamamen yıkılmış, yalnız ufak bazı parçalar kalmıştır.

Kangırı‘da Osmanlılar devrinde çok sayıda medreseler kurulmuş ve Paflagonya devrinde olduğu gibi Osmanlı devrinde de bilim ve din merkezi olmuştur. Büyük Cami, imaret, Ali Bey, Kirmanoğlu, Karataş, Alaca Mescit camilerinin etrafına sıralanan bu medreselerle diğer taraftan Yapraklı, Şabanözü, Orta, Kurşunlu, Çerkeş ve Esipazar ilçelerinde kurulan medreselerden pek çok değerli din ve bilim adamları yetişmiştir. 1906 yılında Kangırı‘da bir medrese inşa edilerek padişahın adına izafeten “Hamidiye” adı verilmiştir.

Büyük Camiin doğusunda bulunan XVII. yüzyıldan kalma “Çivitoğlu Medresesi”, 1974 yılı içerisinde onarılarak Çankırı Kültür Müzesi adı ile hizmete açılmıştır.

Kangırı‘da bulunan türbelerin çoğu Danişmendliler çağına aittir. Bunlar; Karatekin Türbesi, Şeyh Mehdi Türbesi, Pîrî Sâni Türbesi, Şeyh Cemaleddin Türbesi (1892 yılında onarılmıştır), Şeyh Mustafa Türbesi’dir.

Kangırı‘nın ayakkabıcılığa ait çok eski bir geçmişi vardır. Osmanlı döneminde Kangırı’da, ayakkabıcı esnafının köklü bir örgütü bulunmaktaydı. Bu örgütün başında bir “Yiğitbaşı” bulunurdu. Yiğitbaşı, çarşıya gelen malı esnaf arasında âdil bir tutumla bölüştürür, işleri yönetir, esnafı ve çıkardığı malı denetler, gerek görürse cezalandırırdı. Bu yüzden hiçbir ayakkabı çürük çıkmazdı.Kangırı esnafının pek eskiden kalma bir de bayrağı vardı. Büyük boyda ve yumuşak bir deriden yapılmıştı.Üzerinde yazılar bulunmaktaydı. Bayramlarda ve törenlerde çıkarılır, asılırdı.

çankırı

çankırı

çankırı

çankırı

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Sayfa başına git